Sosyalleştik biz

Haziran 3rd, 2009 banu Leave a comment Go to comments

İşler yoğun ve zor… Gün geçtikçe beter bir hal alıyor. Hani şu önce varlığı red edilen, sonra teğet, en nihayetinde sürtünerek geçeceği söylenen mesele bizi, derince deldi ama geçemedi… Bir de üzerine “hamili kart yakinimdir” desteği olmadan devletimin dairesinde işlerimizi halletme gibi ütopya yaşamaya kalktık. Günlerce sabah memurlardan önce oradaydık, mesai bitiminde boş döndük. Gelinen nokta dedim ya; ütopya… Sabah Hatice kapıdan girince ben bacadan kaçar gibi işe gidiyorum. Akşam ise ben kapıdan o bacadan… İşte aklım yüz parça bir şeyler yapıyorum. Yüz parçayı da bir an önce bir araya getirmem lazım. Vaktim dar… Dün Görkem uğradı onu mu yetiştirecem, bunu mu derken iki kelam konuşamadım. - Gorki kusura bakma lütfen - Kaçarcasına eve geliyorum ve dünyam değişiyor. Ama yarım anne, yarım eş, yarım iş, yarım evlat… bugünlerin özeti budur.

Aslında bu yazdıklarım “ondan şikayet, bundan şikayet” durumu değil… Kabullendim ben bunu… Bugünlerin böyle geçmesi gerekiyor. - anahtar kelime “geçecek” olması - Nefes alınacak en küçük kaçamağı değerlendiriyoruz, elimizden geldiğince… Özellikle hafta sonları derin derin nefes alıyoruz, hafta içi dişimizi sıkmak için…

Önceki haftasonu arkadaşlarımız Funda, Ercan, bir numaraları Defne ve yeni numaraları Deniz ile çok güzel dolu dolu bir gün geçirdik. Önce Çıtır Simit’te kahvaltı ettik. Sonra Bilkent mezunlar panayırına gittik. Biz pek tanıdık birilerini göremedik ama Mira yeni arkadaşlar ile tanıştı. Ve günün sonunda da Panora Zıkkım’da yemek yedik.

Çıtır Simit, Yıldız Turan Güneş Bulvarında MSB Lojmanları karşısında… arkasında ise Gönül Bahçesi adlı bir küçük cennet var. Tabi çocuklarınızın ördeklerin, tavukların, tavus kuşlarının peşinde koşarken sulara dalmasına, çamurlara bulanmasına takarsanız cennet benzetmem anlamsızlaşır… Pazar günleri modaya uymuşlar açıkbüfe brunch veriyorlar. Bir daha Pazar günü gitmeyi düşünmüyorum. Ama zaman zaman brunch olmayan günleri seçip (Cumartesi mesela) fırından sıcak simit, peynir, çay üçlemesine hakkını vermek lazım… Mira’cım da gönlünce pislenir bu arada… Ev yakın ya ona güveniyorum (ehe ehe)

Zıkkım, bizim evin yanıpaşındaki Panora alışveriş merkezinde… Yiyecekleri meyve kasaları, kovalar içerisinde servis ediyorlar ve espirili bir menüsü var. Ancak yiyecekleri sunumu kadar başarılı bulmadık. Yine de ortalama üstü diyebiliriz. Yanlız çaldıkları müzikler de gündüz gece ayrımı yapmaları şart… Mira’cım, Defne ile ona ortak ısmarladığımız köftelere pek rağbet etmeyerek Cenk’in okyanus tabağındaki karides ve kalamaraları yemeyi tercih etti. Yemek sonrasında 3 yaşındaki Defne ile bir mini çete oluşturdular. Masa altı, tezgah altı gibi deliklere girip oturdular. Köşedeki papağan ile muhabbet ettiler. Masanın üzerindeki balığın suyunu içmeye çalıştılar :) Bir de Mira’nın 3 aylık minik Deniz’i gösterip gösterip “bebe” demesine çok güldüm. Kendisi büyüdü ya…

Geçen hafta sonu ise önce Burcu‘nun önerisi ile ODTÜ’de büyüüük bebek buluşmasına katıldık. İlk defa açık havada bu kadar çok bebek - aslında artık bebek demeye de dilim varmıyor - ve anne bir araya geldik. İki kelam konuşamadık. Çocukları bir araya toplayamadık. Herbiri ayrı bir özgür ruh dağıldılar etrafa… Biz de peşlerinde… Ama hakkını vermem lazım Mira’cım pek sakin ve usluydu. Hem de kendisini o sabah bahçede sulama işlerinde çalıştırdığım için çok yorgun olmasına ve öğlen de doru dürüst uyumamasına rağmen… ODTÜ’de de bir şeyi kaçırır mıyım korkusuyla uyumadı ama gelip gelip kucağımda yattı. Özlemiştim bu duyguyu… Bu arada yeni anneler ve çocuklar ile tanıştık pek mutlu olduk. Buluşmanın sonunda Cenk geldi.

Cenk’in de tebdil-i mekana ihtiyaç duyduğu bir gündü… Gerçi benim bıdı bıdılarım ile oyalandık biraz ama en nihayetinde yola koyulduk. Uzunca bir zamandır Mira’cımızı atlı karıncaya bindirmek istiyorduk. Ama bir atlı karınca bulamamıştık. Cepa’nın önüne yapılıyor bir tane ama bekleyemedim. Cenk, taaa Sincan’daki lunaparkta olduğunu öğrenmiş. Gitmişken “Harikalar Diyarı“nı da görürüz dedi. Koyulduk yola öteki mahalleye (!) doğru… Harikalar Diyarının otoparkını geçerken boş gibi görünce pek kalabalık değildir diye düşündük ve az ileride park halindeki sayısız otobüslerden hiç şüphelenmedik. Ana girişten Masal Adası’na doğru yürürken çok ama çok yanıldığımızı anladık. Düzce’den, Kırıkkale’den ve bir çok yakın ilden otobüsler dolusu ilkokul öğrencisi gelmişti. Yani en çok bu kadar çok çocuğu bir arada nerede gördüm hiç hatırlamıyorum. Bu durumu 2 yıl önce kabus gibi diye adlandırabilirdim. Ama şimdilerde o kadar da rahatsız olmadım.  Şu annelik nelere kadir…

Harikalar diyarı büyük bir yatırım… Hiç bir şeyin ortasında bir yere yoktan yere var edilmiş. İyi olmuş çocuklar eğleniyor. Masal adası bölümünde Red Kit’ten Şirinlere, Tarkan’dan Pamuk Prenses’e bir çok çizgi film, çizgi roman ve masal kahramanın maketleri yerleştirilmiş. Özellikle bunları izlemiş dinlemiş çocuklar için çok etkileyici. Ancak bir çok güvenlik görevlisi olmasına rağmen maketlerden bazıları kırılmış, yerinden sökülmüş, üzerine yazılar yazılmış… Joe Daltonu kim niye söküp götürmüş anlam vermek zor. Vandallarla var bir yerden akrabalık ! Masal Adası dışında içerisinde su bisikletleri ile dolaşılabilen kocaman bir havuz ve bol bol mangallı piknik yeri mevcut. Ağaçlar dikilmiş ama varlıklarını hissetmek için daha yıllarca beklemek lazım. Açıkçası biz bir daha haftasonu gitmeyiz. Ama baharda güzel bir günde hafta içi erkenden giderek tekrar bir değerlendirme yapabiliriz.

En nihayetinde Lunapark’a, oradan da Atlıkarınca‘ya ulaştık. Mira’cımdan başka binen çocuk yoktu. Ciddi ciddi oturdu. Ben de yanında yürüdüm. Turun sonunda indirmeye kalktığımızda, bastı yaygarayı… İndiremedik. Tur atmaya devam ettik. Bu sefer “babba babba” diye el salladı… At ile birlikte sallandı… pek şekerdi…

Güzel anılar depolamalı soluklanacak… Hepsini yazamıyorum ama yaşarken derin derin nefes alıyorum.

____________________
Alıcılarınızın ayarı ile oynamayın :) Tüm fotoğraflar cep telefonumdan alınmıştır. Önce otomatik netlemesi bozulan makinam iyice kullanılamaz hale geldi… Ankara’da Nikon servisi olmadığından, ben de başıma ne geleceğinden pek korktuğumdan öyle durdum kaldım. Sonunda korkunun ecele faydası yok dedim götürdüm bir bilene… Neyse ki gövdesi sağlammış, objektifte diyafram kulakçıklarından biri düşmüş. Yeni bir lens almam lazımmış. Daha kötü senaryolar kurunca buna sevindim. Ne almalı diye Mehmet‘in kafasını ütülüyordum. Aynı şeyleri 10 farklı şekilde anlatmaktan ağzında tüy bitti arkadaşımın. Neyse bu akşam verdim siparişimi; Nikon 50mm f/1.8D AF Nikkor Lens yola çıktı. Bu arada “baba“da aynı lensi önermiş. içim daha da bir rahatladı…
.

bunlara da göz atabilirsiniz…

  1. Haziran 4th, 2009 at 00:01 | #1

    Bir cumartesi Çıtır Simit’e birlikte gidelim. Harikalar Diyarı için de şöyle havaların biraz serinlemesini ya da ağaçların büyümesini beklemek gerekecek sanırım:)İşe güce gelince, anahtar kelimeyi bulmuşsun “geçecek”. Esas mesele o süreci hem manen hem de maddeten en az hasarla geçirmek. Ben de bu sektörde debelenirken iki büyük kriz yaşamış biri olarak sana kolaylıklardiliyorum arkadaşım. Çok zevkli ama bir o kadar da zor bir işi hakkıyla yapıyorsun, tebrik ederim. Bu arada anneliğinin yarımı buysa tamı nasıl olur tahayyül edemedim ben:)
    Öperim,
    ç.

  2. Haziran 4th, 2009 at 08:13 | #2

    Canım bu yoğunluğun, yorgunluğun geçecek, sen de demişsin. Ki sen bile bunu başaramazsan kimse başaramaz. Heryere, herşeye yetişiyor, üstüne boş zamanın kalıyor geziyor tozuyor, geceleri 2 saat uykuyla yetiniyor ve üstüne el işi şeyler yapıyorsun. Ütopik bir insansın benim için, hayranınım… Walla bak, inanma sen daha.. Çıtır Simit fotolarına bayıldım ben de gitmek istiyorum bir cumartesi. Harikalar Diyarına daha Arda mercimek bile değilken gitmiştik yeğenimi gezdirmeye, çok çoraktı, sıcakta çekilmez diye düşünüyorum. Ama yaz sonuna doğru evet gidilebilir, hem büyümüş olurlar biraz daha, daha eğlenceli olur onlar için..

  3. Haziran 4th, 2009 at 10:43 | #3

    Banu’cum
    bir zamanlar ben de deliler gibi çalışır idim. ne gecem ne gündüzüm ne cumartesi ne de pazarım vardı. tabii evli çocuklu değildim o zamanlar. o yüzden nasıl zor olduğunu bilirim. ben senin her tarafa yetişen süper anneliğini takdir ediyorum , tebrik ediyorum. ben tek çocukla evde hiçbir şeye yetişemiyorum. ben kendimi parçalanmış hissederken sen de bir de iş stresi var. herşey kolay olsun inşallah!
    Mira kızımıza Yiğit selam söylüyormuş :-)
    sevgiler
    gorki

  4. Haziran 4th, 2009 at 10:51 | #4

    Allah kolay getirsin demekten başka birşey bulamıyorum. Ama doğru kelime tam isabet, “geçecek” ! Uzun zaman oldu. Mira’yı büyümüş buldum ben. Her zamanki gibi çok güzel. Tavus kuşuyla olan fotoğraf, çok iyi yakalamişsın :). Çıtır simitten geçerken simit almışlığım da var ama arkasındaki bahçeyi bilmiyordum. Bu haftasonu gitmeye çalışacağım. Mert’in tavus kuşlarını görünce tepkisini merak ettim.

  5. Haziran 4th, 2009 at 11:44 | #5

    Banu’cum bakiyorum heryerde organizasyon yapiyorsun,Mira için cok güzel aktiviteler planliyorsun. Bazi konularda Zülal’i yetistirirken Senin Mira’yi yetistiris tarzin bana ilham veriyor .Senin yarim halin buysa o hooooo:) üstelik tüm bunlari calisirken yapiyor olman da cabasi. Benim hayatimda cok yogun ve stresli gecen günlerden sonra hep bir bosluk ve rahatlik dönemi gelmistir . Emnim senin hayatinada o dönemin gelmesi yakindir.E herzaman insan 4 4 lük olmaz ki arada 3.90 la idare edivericen artik…

  6. Haziran 4th, 2009 at 22:41 | #6

    Arkadaşlar hepinize teşekkür ederim.

    Çiğdem’cim sen iyi biliyorsun… sadece dayanmaya çalışıyoruz. ne yapacağımızı biliyoruz ama zor işte…

    Burcu’cum… ütopik derecede dağınık olmam dışında bir ütopikliğim yoktur. aslında hiçbir şeye yetişemiyorum ama aralarından tercih ediyorum. Hepsinden az biraz yapmaya çalışıyorum. Tabi bunun karşılığı seyahatten dönünce 1 hafta açılmamış valizler, Mira’yı dolap yerine kurutma makinasından giydirmek, 7de evde olmak uğruna sabah 5te kalkıp ofisin işlerine çalışmak olabiliyor…

    Gorki… Mira’ya kadar ben de, Cenk de deli gibi çalışıyorduk. Hatta eve duş almak için gelip ofise döndüğüm.. hatta eve gelemediğim için annemin temiz kıyafet getirdiği durumlar da olmuştur. Bir bebek istediğimizde bunun böyle yürüyemeyeceğine karar vermiştik. Yine çok çalışıyoruz ama daha verimli olmayı öğreniyoruz.

    Ayça… Teşekkür ederim ziyaretin için… ben de ne zamandır sana uğrayamamıştım. hemen geliyorum iadei ziyarete…

    Sinem’cim… Bende de öyle olmuştur, geçiyor… Eski bir dostuma “çok şansızım hep terslikler beni buluyor” diye hayıflandığımda… “niye hayıflanıyorsun, ne şanslısın ki hepsinin altından kalmayı başarıyorsun” demişti.

  7. berna
    Haziran 12th, 2009 at 22:58 | #7

    siteni ilgiyle takipteyim ve mekanlarımıza gönül bahçesini kazandırdığın içinde minnettarım..perşembe gittik ve harikaydı en azından Ankara için çünkü mekan fakiri bence..sizede bakındık belki görürüz diye
    tekrar teşekkürler banu ve mira

  1. No trackbacks yet.