Home > gezmelik, günce > Kaçamak

Kaçamak

Ağustos 10th, 2009 banu Leave a comment Go to comments

Cuma günü duamızı okuttuk. Son misafirimiz kapıdan çıkınca, bizde hemen tası tarağı topladık, hep beraber Bolu’daki evimize kaçtık… Babam olsa zaten dayanamaz çoktan kaçmış olurdu. Çok çok severdi burayı. Sevdiği kadar çok da emeği vardı bu evde… Yerinin ahşap parkelerinden, banyosunun fayanslarına, bahçesindeki şelalesinden, merdiven altındaki çekmecelere kadar herşeyi elleri ile yapmıştı. Annem ilk defa babamsız girdi bu eve… Girdiği gibi çıktı, aylardır gelinemediği için dağ olan bahçesini toparlamaya girişti.

Babam, hastalığı ilerlerken konuşmakta zorlanmaya başlayınca bir yazı tahtası almıştı eline… Hemen hergün ziyaretine gelen, en yakın arkadaşı - dostu - kardeşi Apti Amca, bu tahtayı ilk defa gördüğünde…
Babam “- Naber?” diye yazıp uzatmış…
Apti Amca almış, okumuş, “- İyidir, sen nasılsın?” yazmış, geri uzatmış.
Bunun üzerine, babam sessizden bir kahkaha eşliğinde… “- Salaklaşma ben duyabiliyorum, sadece konuşamıyorum.” yazıp çok dalga geçmiş…

Son günlerde, biz de babamın dediği gibi pek salaklaştık ama toparlanıyoruz… Hüzünlü ama huzurluyuz, çok şükür…

Geçen hafta boyunca Mira’ya pek bir şey hissettirmemeye çalışsak da… Ben mesaiye gider gibi evimden çıkıp, annemin evine gitsem de… Mira’cım her zamanki gibi bol bol bahçede arkadaşları ile oynamaya devam etse de… Ben arada ne yapıyorlar bahanesi ile gelip sürpriz yapsam da… Ortalık sakin olduğunda da Hatice, Mira’yı kapıp, annemlere gelse de… Hatta her akşam koyun koyuna uyusak da… Babamın eşyalarına bakıp “Dedde” diye sorunca, burnumun sızlamasını mı anladı acaba? Burada resmen yapıştık birbirimize… Pek özlemiş. Anne aşağı, anne yukarı… çok yoruldum ama şikayetçi değil, mutluyum…

Miracım burada…
“- Tedi… Miyav…”
diye kedileri çağırıyor…
“- Miyav… Mam…” diye onları besliyor…
“- peppp… hav hav… opp… baaa…” diye Pepper ile top oynuyor…
“- ett… mamma… ett… mamma… ham… hüüü…” diye ağlayarak pirzola yemek istiyor… nereden çıktı bu karnivor diye bizi şaşırtıyor :)
“- hav mam…” diye sevmediği yemekleri, kısık sesle, çaktırmadan, masa altından, köpeklere yediriyor.
“- düttü…” diye köpeklere verdiği yemekler için bize mazaret sunuyor…
“- övgüü… öğgüü…” diye Özge’ye… “- dada… dada…” diye dayılarına… “- babba” diye babasına sesleniyor…
En çok da“- Anne! ge… gee…” diye beni çağırıyor…

Çocukluğun en mutlu dönemi bu zamanlar galiba…

Büyüdükçe işler karışıyor.

Şimdi öyle mutlu ki etrafına da huzur veriyor.

Bir kaç şey var, şimdilerde şaşırtan, unutulmaması için not almalı dediğim…

Çişi veya kakası gelince hemen “çiiiş” diyor. Çiçeklere de “çiiiç” dediği için, her “çiii” dediğinde kapıp, tuvalete götürüp - yanlış alarm ile geri dönmemeyelim - kızımızın alıcılarının ayarı ile oynamayalım - biraz da üşengeçlikten - her seferinde soruyorum…
“- Nerede? çiçek mi gördün?
Yoksa çiş mi var?
Çiçek ise parmağı ile gösteriyor. Çiş veya kaka ise poposunu veya bezini tutup tekrar “çiş” diyor. Bezi neredeyse hep kuru… Tabi bu çiş mevzuunu bazende kullanıyor o ayrı… Tam uyumak üzereyken… Gözlerini faltaşı gibi açıp önce “ceee” diyor. “- ceee bitti hadi uyu artık” deyince de bu sefer “çiş, çiş” diye ayaklanıyor. Birden fazla sefer yedim bu numarayı… Banyonun önüne geldiğimizde, kahkahalar ile koşarak salona kaçınca benimle dalga geçtiğini anladım. Annem “bezi bırakabilirsin hazır artık” diyor da ben hala hazır değilim galiba… Erken hareket etmek istemiyorum.

Kelimeleri hemen hiç taklit etmiyor. Söylediklerimizi aklının köşesinde bir yerlerde biriktiriyor, hiç beklemediğimiz bir anda yarım yamalak da olsa doğru yerde söyleyip bizi şaşırtıyor. Hiç bilmediği bir söz duyduğunda veya ilk defa karşılaştığı bir nesneye çok anlamlı bir bakış ile“- ganga…” diyor. “- hayır Mira’cım o ganga değil” şu diye düzeltmeye çalıştığımızda ise “- ganga” diye ısrar ediyor. “- ganga” ne demek bilmiyoruz tabi… Bu anlarda Elif Şafak’ın bir yazısında okuduğum…
Çocuk “dili eksik konuşan küçük yaratık” değil, “grameri ve mantığı farklı kullanan bir dil göçmeni”…
sözleri geliyor aklıma hep…
Sanki evimizde başka bir dilden hatta başka bir çağdan bir göçmen var. Bizim dilimizi, adetlerimizi, göreneklerimizi anlamaya, öğrenmeye çalışıyor. Eh kolay olmuyor tabi ki…

Arada kulaklarını parmakları ile kapayıp bağırıyor… Sonra kahkahalar ile gülüyor. Sanırım kendi sesini keşfetme çalışmaları bunlar. İstemediği bir şey olduğunda dişlerini ve ellerini sıkıp, “- ıhhhhhhhhhh” diye bağırarak ayaklarını yere vuruyor. Neyse ki bu durum çok sık olmuyor. Çünkü maşallah hiç unutmuyor… Öyle dikkatini dağıtalım da unutturalım mümkün olmuyor.

Haa… bir de keçi gibi oldu, düz duvara tırmanıyor maşallah… Tırmandıkça kendine güveni artıyor, o temkinli kızımıza deli cesareti geliyor. Atlıyor, zıplıyor, yüreğimizi ağzımıza getiriyor. Düşünce “- opppaa” diyor hemen kalkıyor. Dizlerinde, kollarında hatta poposunda bile çizikler ve çürükler var. Çok acırsa, acıyan yerini gösterip öptürüyor… Sonrada beni öpüyor, asıl bende acı macı kalmıyor, herşey çok daha aydınlık oluyor…

Bu arada şimdi farkettim, Mira’cım yarın itibarı ile tam 18 aylık oluyor… Onun ile o kadar anlamlı oldu ki hayatımız, yaşamadan tahmin bile edemezdim.

Not: “yüklemek istediğim bir video ve daha çok resim var ama 512K olduğunu iddaa eden bir köy bağlantısı ile şansımı daha fazla zorlayamayacağım. Ankara’ya dönünce koyacağım resimleri” dedim ama Ankara’ya dönemedik. En azından biraz resim ekledim… Video dönüşe…

bunlara da göz atabilirsiniz…

Categories: gezmelik, günce Tags: , , ,
  1. Ağustos 11th, 2009 at 08:29 | #1

    Çok güzel bir yazı olmuş, aynı hayat gibi her şey birarada. İnsanlar bir yakınını kaybettiğinde her şey duruyor sanıyorlar, ama aslında öyle olmuyor, olmaması da gerekiyor.

    Biz de 18 ay civarı tuvalet işinde benzer bir dönem geçirmiştik. Hatta kakasını düzenli söylemeye o zaman başladı. Akşamları aynı Mira gibi yataktan kalkmak için kulllanıyordu ve bazen gece uykudan uyanıp tuvalete götürttürüyordu.

    Ben o günlerde, kulağımda pedagoğun, çocuk doktorunun “başlayabilirsiniz” iyle çelişen “2′den önce başlamayın”ıyla iki günlük bir denemeden sonra ertelemiştim.

    Eğer olur da denersen aklında olsun, bezi ilk çıkardığında 1-2 gün şöyle bir şey olabiliyor, biraz kaçırıyor, sonra farkedip tutuyor, tuvalete götürüyorsun biraz yapıyor, sonra tekrar bez giydiriyorsun, sonra biraz daha yapıyor. Eğer bu yaptığı 3 çişin aslında aynı çişin parça parça yapılmış hali olduğunu anlayamazsan, çocuk hazır değil sanıyorsun. Halbuki 2-3 günden sonra yavaş yavaş düzeliyor. 2 yaşını geçtikten sonraki denemelerimizde de aynı şey oldu. O zaman anladım ki erken falan değilmiş, belki de çocuğun konuyla ilgiliyken halletmek lazımmış diye düşündüm.

    Bu tuvalet işini yazmalıyım aslında ama fırsat bulamıyorum.

  2. Ağustos 11th, 2009 at 09:08 | #2

    Çocuklarımız bizim yaşam güçlerimiz…Onlar yanımızdayken herşeyin üstesinden daha kolay geliyoruz sanki!

  3. Ağustos 11th, 2009 at 11:11 | #3

    Banu ne güzel anlatmissin bende okurken huzur buldum yazida gülmsedim.Bazen cocuklarin varligi bile yetiyor en büyük dertleri unutmamiza.

  4. Ağustos 11th, 2009 at 12:32 | #4

    Biraz huzunlu, cokca neseli bir yazi olmus :)

    Allah huzur icinde yatirsin babani. Miracik da muhtemelen hissediyordur dedesinin eksikligini. Ancak ne yapalim hayat boyle, huzun ve nese, ölüm ve dogum icice..

  5. Ağustos 11th, 2009 at 13:48 | #5

    Bence bu kaçamak, babana çok özel bir veda olmuştur Banucuğum. Bir yerlerden size bakıp mutlu olmuş, gülümsemiştir. Eminim öyledir…
    Sevgiler
    Umur & Ada

  6. Ağustos 12th, 2009 at 16:22 | #6

    kızınızla aynı yaşlarda bir oğlum var :-)

    “ganga ” yı bizim böcekde öyle çok kullanıyor ki,hakkaten ortak bir dilleri var çocukların …

    babacığınız nur içinde yatsın inşallah,hayat güzellikleriyle devam ediyor…

    sevgiler

    Elif

  7. Ağustos 14th, 2009 at 09:54 | #7

    Geçen ne düşündüm biliyor musun Banu (tabi nerden bileceksin :) ) Mira’da tam bir artiz havası var :) Yani böyle oyuncu olsa çok yakışır iyi de kıvırır gibi geliyor bana. Yönetmen falan olsam kaçırmazdım :)))

  8. Ağustos 16th, 2009 at 06:39 | #8

    Naile, babası “kızımı artiz martiz yapmam” der :)))

    Elif, teşekkür ederim… gerçekten sözcüklere gerek duymadan çocukların ortak bir dili var galiba… ganga sizde de var demek çok komik…

    Neslihan, Sinem, Esra, Umur; çok teşekkür ederim mesajlarınız için… Babamın artık çok huzurlu olduğuna inanıyorum. Çok iyi biliyorum ki, babam keyif alacağı yerlerde, onu anmamızdan çok ama çok mutlu olurdu. Yokluğu içimde bir parçayı eksik bıraksa da hayat devam ediyor. Babam da bir yerlerden gülümseyerek bakıyor…

    Damla, öyle mi yapsam böylemi derken… senin yorumdan sonra bezi çıkarttık. Şu andan seyahattte olmamıza rağmen gayet iyi gidiyor. Detayları dönünce yazacağım :)

  1. No trackbacks yet.