Home > doğal ebeveynlik, düşündürenler, paylaşmalık > Doğal Ebeveynlik tembel annelerin tercihi mi?

Doğal Ebeveynlik tembel annelerin tercihi mi?

Kasım 10th, 2010 banu Leave a comment Go to comments

Belki biraz anormallik göstereceğim ama doğumdan bu yana anneliğimin iyi veya kötü, şu veya bu ekole ait olduğunu hiç sorgulamadım ben… Kusursuz değilim ama hatalarım için de kendimi yemedim. Daha Mira aramıza katılmadan Cenk ile nasıl anne-baba olacağımızı irdelerken, ana-babalıkta bir miktar hata payının pek normal olduğunu %100lük bir performans için kendimizi kasmamızın gereksizliği konusunda hemfikir olmuştuk. Bana göre anne-babanın vermesi gereken güven ve sevgi gibi en temel ihtiyaçları yerine getirdiğimiz sürece telafi edilemeyecek, onarılamayacak bir hata yok ebeveynlikte…

Hamileliğim süresince Tracy’den, Ferber’e, Karp’tan, Sears’a bir çok çocuk yetiştirme ekolünün kitabını okudum. Akıl süzgecimden geçirdiğimde saçma gelen yanlarına uyuz olmak yerine kulak tıkadım, kendi doğamıza uyabilecekleri, yeni yaşantımızı kolaylaştırabileceklerimi almakla yetindim. Ferber’de çocuğu ağlasa bile uyumaya terk etmek kısmına değil, uyku öncesi tutarlı bir rutin kurmanın olumlu etkisine takıldım. Tracy’nin yemek-aktivite-uyku-kendine vakit ayır sıralamasını ve erken tuvalet eğitimi yaklaşımını çok beğendim. Karp sayesinde kundaklamayı akıl ettim, 2 yaş krizlerinde ilk yapmam gerekenin derdine onun gözünden bakabilmek ve onu anladığımı anlatabilmek olduğunu öğrendim. Ama en çok Sears’ın dünyaya çocuk gözü ile olduğu kadar anne gözü ile de bakabilen yaklaşımına bayıldım.

Son zamanlarda bloglarda, sosyal ağlarda, yakın ve uzak çevremde Attachment Parenting - yani Doğal Ebeveynlik ile ilgili daha çok şey okuyor, duyuyorum. Doğal ebeveynliğin; SADECE kazık kadar olana kadar emzir, ağlamasına üzülmesine asla müsade etme, birlikte uyu, kucağında taşı, davranışlarının zamanı geldiğinde düzelmesi için sabırla bekle şeklinde yansıtılmasına, hatta ileri giderek bunları yapmayan annelerin “doğal olmamakla” suçlamalarına çok şaşırarak bakıyorum. Doğal Ebeveynliğin bahsi geçen olmazsa olmazlarının sertçe dile getirildiği ortamlarda benim araştırdığım / okuduğum / algıladığım Doğal Ebeveynliğin “Soft Attachment Parenting” olarak algılanmasına da pek şaşırmıyorum.

Slingomom‘ın Alternatif Anne’ye - dolaylı yollar ile - eklenen yazısındaki “Doğal Ebeveynlik çocuklarını dinleyen, anlamaya çalışan ebeveynler olmak demek…” sözü arkasında derin anlamlar barındırıyor. Aslında Doğal Ebeveynlik; uyku, yeme, disiplin gibi tüm konuları şekillendirirken de çocuğu anlamaktan vazgeçmemek anlamına geliyor. Herşeye göz yummak ise doğal olmayanı… En çok konuşulan - ve belki de en yanlış anlaşılan - kavramların üzerinden DOĞAL EBEVEYNLİK - ATTACHMENT PARENTING bakış açısı ile geçmek istedim. Herkesin doğasına uygun bir şeyler bulabileceğine eminim.

Emzirme
Bebeğin doya doya istediği zaman emmesi doğal olanıdır. Ama…
- Emzirmiyor/emziremiyor, biberon veriyorken de doğal ebeveyn olunabilir,
- Annenin gece emzirmelerini kesmesi de normaldir,
- 12 aylıkken veya 3 yaşındayken farketmeksizin anne ve/veya bebek ne zaman hazırsa o zaman emzirmeyi tamamen bırakabilirler.
Önemli olan bu süreçleri anne ve çocuk için zorlanmadan, acısız atlatmaktır.

Mira 3 yaşına 3 ay kaldığı şu günlerde hamile olmama rağmen halen bir iki kere emiyor ve ben artık emmeyi ne zaman bırakmalıyım sorusunu kendime hiç sormuyorum - ki fazla düşkünleştiği bir kaç dönemde kesme sürecine girmekte çok geç kaldığım konusunda kuruntulanmıştım. Görüyorum ki onun düşkünleştiği dönemler aslında bir barometre görevi görüyordu ve ben başka arızalarımızı göremeyecek kadar yoğun ve yorgundum. Şimdi gözüme baka baka “ben daha büyümek istemiyorum annecim” derken, “hayır sen büyüdün artık” demek istemiyorum. “Sen de bir gün büyüyeceksin” demekle yetiniyorum. Nasıl artık toplum içerisinde emmeyi talep etmiyorsa, ben ondan önce emzirmeyi bırakmak istersem de bunu ona anlatarak yapabileceğimi biliyorum

Uyku
- Doğal ebeveynler illa ki çocukları ile uyumuyorlar ama ya hep benim ile birlikte uyursa gibi bir endişeyle bebekleri ile uyumaktan da korkmuyorlar.
- Önemli olan bebeğin sağlıklı bir şekilde uyuması, güvende hissetmesi ve huzurlu olması… Kendi yatağında veya bizim yanımızda olması değil.
- Bebeğin anne babası ile uyumamış olması bağlanmanın zayıflığının göstergesi değil ama çocukla beraber uyumak da gün içerisinde yerine getirelemeyen bağlanma ihtiyacını gidermede yardımcı…
- Doğal Ebeveynler de çocuklarının sonsuza kadar kendileri ile uyumayacağının farkında ve bunun için bir ayrılma stratejisi izliyorlar.
- Çocuğun yanında ilişki gibi kavramın da hiç kimseye doğal gelmediği aşikar.

Bebekken kendi odasında kendi yatağında deliksiz uyuyan kızım, önce sabaha karşı bizimle uyumaya başladı, sonra da bizim yatağımızda yatmayı istedi. Duruma müdahele etme çabalamızın tüm düzenimizi bozacak bir huzursuzluğa davet çıkartmasındansa, biz onunla uyumanın tadını çıkartmaya başladık. Ama artık geceleri hiç emmiyor, hiç uyanmıyor ve dahası artık uyurken sıkıştırılmayı hiç sevmiyor. Tekrar kendi yatağında yatmayı istemesi de çok uzak değil hissediyorum.

Disiplin
- Disiplin doğum ile başlıyor.
- Ceza/ödülden daha etkin iletişim yöntemleri destekleniyor.
- Disiplinde sertlik değil tutarlılık ve pozitif yaklaşım öneriyor.
Doğal ebeveynlikte kesinlikle, saldım çayıra, mevlam ne zaman isterse döner gelir şeklinde bir disiplin uygulaması yok. Hatta tam tersi bir durum söz konusu…

Biz anne - baba olarak çocukların sınırları sevdiği anlayışını benimsedik. Her yaşında onun algılayabileceği sınırlamalar koyduk. Hayırı çok kullanıp anlamsızlaştırmadık ama 7 aylıkken beni kemirmeye kalktığında da anlamaz demeden net bir şekilde kullanmaktan çekinmedik. Onun kendi alanlarını yarattık. Böylece bizim ve başkalarının da kendi alanları olduğunu anlamasını sağladık. Bu hafta okulundaki öğretmenleri ile birebir veli toplantımızda söylenen “Ortamın kurallarını çok iyi gözlemliyor. Genelde uyumlu ama o anda uymak istemiyorsa da kimseyi rahatsız etmiyor. Arkadaşlarının dikkati dağılıyor Mira’cım, biraz daha sessiz konuşurmusun gibi açıklamalı yapılan uyarıları hiç itirazsız yerine getiriyor” sözleri bize 2.5 yaş için yeterli bir disiplinin olduğunu gösterdi.

Bağlılık / Bağımsızlık
Doğal ebeveynler, çocuklarına kendi kendilerine öğrenmeleri için fırsatlar yaratıyorlar. Yapamadıklarında yanlarında oluyorlar ama onlar adına yapmaya kalkmıyorlar. Doğal anneler de bağımlı çocuk değil bağımsız ama bağlı çocukları olmasını arzuluyorlar. Tüm NORMAL anneler gibi…

Biraz uzun oldu sanırım ama kısaca özetlemek gerekirse… biberon ile besleyerek de, odasında uyutarak da aslında DOĞAL EBEVEYNLİĞİ benimsiyor olabilirsiniz. Önemli olan izlemek, dinlemek ve anlamaya çalışmak, pozitif yaklaşmak… Beslenme-psikoloji-tıp konularında uzman super anne değil, sadece anne olmak :)

——

Alternatif Anne’deki Doğal Ebeveynliğin Tuzakları başlıklı son yazıda da, haklı olarak, acaba ebeveynler başedemedikleri sorunlar karşısında Doğal Ebeveynlik maskesinin ardına mı saklanıyor? sorusu sorgulanıyor. Uzun yorum yapmak pek adetim değildir ama oraya çok uzunca bir yorum yazmıştım. Sanırım kullandığım linklerin fazlalığından spam yorum filitresine takıldım. O yorumumu az biraz toparlayınca da bu yazı çıktı ortaya…

bunlara da göz atabilirsiniz…

  1. Kasım 10th, 2010 at 15:18 | #1

    Özlemişim Banu…Yazmak için daha çok fazla zamanın olsa keşke..

    Her ailenin,her çocuğun ritmi faklı..Ama bir ritim var önemli olansa (bana göre) yakalayabilmek.Dediğin bütün akımları okudum,araştırdım,dinledim,seçtim,eledim… Tek bir akım,prensip,öğreti yok bence.Ama aynen senin dediğin gibi tek olan;çocuğun hissedeceği sevgi ve güven (bence)

    Ve empati;O’nun yerine koyabilmek,penceresinden bakabilmek, anlamak (en azından çalışmak) lakin O’nu anlamak kadar O’na yol göstermek konusunda rehber olmamız gerektiğini ve bunun içinde çok zaman O’na ters düşebileceğimiz unutmamak diye düşünüyorum.

  2. Kasım 10th, 2010 at 15:22 | #2

    Ah keşke biraz daha vakit ayırabilsem biraz daha yazabilsem… bu aralar da böyle bir his var içimde, özledim galiba…

  3. Kasım 10th, 2010 at 15:39 | #3

    Bu yaklaşımla oğlumu büyütürken karşılaşmıştım, okuduğum kitaplar arasına Dr.Sears’ı bu nedenle ekledim ancak dediğiniz gibi bize aile yaşantımıza uymayan kısımları kendi doğalımızı bularak oturtuk, yazınız oldukça açıklayıcı olmuş.Bence yanlış anlamalar konu tam olarak bilinmediğinden olmakta.
    Önemli olan bir yaklaşımı tümden benimsemek değil de belki annebabanın ve çocuğun ritmine, hayatına uygun bir şekilde bunları konsolide edebilmek.

  4. Kasım 10th, 2010 at 15:59 | #4

    Banu, çok hoşuma gitti yazın.

    Alternatif anne’deki yazının, az da olsa, “fikir sahibi olunmadan bilgi sahibi olunarak” yazılan yazılardan biri olduğunu düşünmüştüm.

    Dediğin gibi, her çocuk için ve her anne tarafından tek bir ekolün uygulanması anne ve çocuğun ihtiyaçlarının hepsini karşılamayabilir. Ben de bütün bu yöntemleri okudum, (fakat senin kadar rahat bir insan olmadığım için -taktım mı takıyorum-) bazılarını tamamen silip attım :) Doğal ebeveynliği ise, bana ve Çınar’ın kişiliğine çok daha uygun öneriler içeren bir yöntem olduğu için sevmiştim. Ancak, bunu paylaştığım zamanlarda, aynen diğer yazıda yazıldığı gibi “beceremediğim için kaçış yolu” olarak görülmesine pek engel olamadım. Açıklamaya çalışmıştım, ama sen çok güzel toparlamışsın.

    Eline sağlık, diyorum. Sevgiler, Başak.

  5. Kasım 10th, 2010 at 16:04 | #5

    BAP, Aslına bakarsan ben Attachment Parenting yaklaşımında kendime uymayan pek birşey bulamıyorum. Hatta bu yaklaşımın sadece uzun süre emziren, çocuklarına kucaklarında taşıyan, beraber uyuyan ailelere değil, çocuğunu anlama çabası harcayabilecek her aileye uygun olduğunu düşünüyorum.

  6. Kasım 10th, 2010 at 16:18 | #6

    Başak… teşekkür ederim. Alternatif Anne’de yer alan yorum ve röportajlar sanırım editörün böyle bir yazı yazdırmaya ihtiyaç duydu. Sadece dergide yazan yazılar ve yorumlar göz önüne alındığında hakikaten kafa karıştırıcı bir tablo çıkıyor ortaya…

  7. Kasım 10th, 2010 at 16:44 | #7

    Güzel bir yazı olmuş Banu, eline sağlık.

    ben her anne-baba-çocuk ilişkisinin kendine özel olduğunu düşünenlerdenim. her yaklaşımın da her aileye göre farklı uyarlama şekilleri de olabilir. çocuk dikkatle izlenerek, her şeyden önce sevgi*saygı*ve özen gösterilerek iyi çocuk büyütmek mümkün olabiliyor.

    Mira’ya çok sevgiler :-)
    gorki

  8. Kasım 10th, 2010 at 17:13 | #8

    Cok guzel bir yazi olmus Banu’cugum. Sanirim isin ozu ne yapiyorsan o yaptigini iyice bilip, icleyip, o bahsettigin filtreden gecirerek kendin icin en dogru bildigini yapmak. Eger uzaktan seyrediyorsan belki herseyi bilmek zorunda degilsin ama birseyleri elestiriyorsan da neyi elestirdigini iyi bilip ogrenmen lazim.

    Sanirim cikarsa ariza burada cikiyor. Ya ne yaptigini tam bilmiyorsun, kulaktan dolma, kulaktan kulaga bilgilerle yapmis olmak icin birseyler yapip, ise yaramayinca camur atiyorsun. Veya karsindakinin ne yaptigini bilmiyorsun, adini duymussun sana ters geliyor olmadik sekillerde elestiriyorsun. Sadece dogal ebeveynlik/attachment parenting icin gecerli degil, hersey icin gecerli bu.

    Malesef ne yaptigini bilen birine bu elestiriler agir geliyor. Senin gibi aciklamaya aciklik getirmeye calisiyorsun.

    Okudugum bir kitaptan su alintiyi yapmak istiyorum. Iyi bir ozet olacak gibi:
    “We all want our children to have a secure attachment to us, a cornerstone of emotional health. But parents, particularly inexperienced new parents, often misconstrue what secure attachment is and how to encourage it.” The Sleep Lady’s Good Night, Sleep Tight.

  9. Kasım 10th, 2010 at 21:35 | #9

    Uzun zamandir okudugum en doyurucu yazilardan biriydi, eline saglik. :)

  10. Kasım 10th, 2010 at 22:31 | #10

    Gözlem, senin çocuğunu tanımanı sağlıyor; sonucunda şekil alan tutarlı yaklaşımın da, çocuğunun seni. Huzur sağlayan yaklaşımlar. Sevgi ihtiyacını koşulsuz-şartsız karşıladığın sürece, pozitif ve yaptığına inandığın sürece çocuk kendini güvende hissediyor.

    O ya da bu sistem, bence önemli olan da bu. Sonuçta her anne-baba çocuğu için en iyisini yapmak istiyor. İnsanın çocuğuna yaklaşımının eleştirilmesi gerçekten anne-babayı kötü hissettiriyor. Çok çok nazik bir nokta çünkü. Sen çok güzel açıklamışsın, çok güzel toparlamışsın. İnandığın yolun harika karşılığı da işte, yazılarınla artık iyi tanıdığımız, fotoğraftaki güzellik, bayıldım bu fotosuna :)

    Sevgiler ikinize de. Tüm ailenize hatta ;)

  11. Kasım 11th, 2010 at 00:01 | #11

    Gorki’cim teşekkürler…

    Pratik Anne, aslında yazıya başlarken aklımdaydı, yazmayı unutmuşum. Bir yere de en çok Pratik Anne ekolünü benimsedim ben diye ekleyeverecektim :)

    Özgüranne, teşekkür ederim.

    Yapıncak… sevgi, huzur ve güven sağlandığı zaman zaten gerisi kendiliğinden geliyor.

  12. Kasım 11th, 2010 at 00:30 | #12

    Bir zamanlar bana fenalikalr getiren bir konuydu bu:)

    O zaman da verdigim bir ornegi vermek istiyorum ; benimle ayni donemde olan hamile komsun attachment parenting’i benimsedi ve cocugu dogdugunda uzun bir sure yataginda (ten-tene olacak sekilde cibildak :) ) olarak uyudu onunla.
    Ben onun aksine Harvey Karp’i okumus,seyretmis ve benimsemis,kendimi ona gore hazirlamistim.Onun disinda muzikle uyuyacak,4.ay’da odasina gececek ve alisacak diye hazirlamisti kendimizi
    Rutine cok onem vererek ,bire bir planladigimiz seyleri uyguladigimizdan Ilyas saati geldi mi odasinda yatan ,sorunsuz uyuyan bir cocuk oldu.
    Komsumun cocugu da annesinin koynunda misil misil uyuyan sorunsuz bir cocuk oldu.

    Ilyas 18 aylikke besikten atlama kivamina geldigi icin buyuk yatagi alindi yavas yavas.1 hafta icinde ona da alisti.Simdi kitap okuyup,opup odasindan ciktikdan sonra ben ,bir sure takilip kendi kendine uyuyor.Simdi en cok ihtiyacim olan sey bu,cunku aksama kadar yasanan kosturma sonucu aksam ihtiyacim olan tek sey peace!:)

    Nasil bize “part time anne” denmesi aptalcaysa , attached olmayi tercih eden anneler de tembel denmesi aptalca.Ben de cevap olarak o zaman biz de tembel desek diger annelere,hos olur muydu? demistim.

    Bir de bana “seninki dogustan uykucu” demiyolar mi,cok guluyorum.Bastan soyleseydinizde ugrasmasaydik keske diyorum :))))

    Sonuc olarak herkes arastrdiklari sonucunda benimsedigini uygular.
    Kendi yonteminin dogrulugunu ya da daha iyi olusunu savunmak icin digerini karalamaya calismak cok anlamsiz ve sacma.

    Ay o nasil annelik /aman o nasil babalik.
    Ayri yatirmis/koynunda yatirmis
    ben emzirdim /o emzirmemis - yuhh ona
    ben catir catir dogurdum,elimi ayagimi yaptirip girmedim ameliyata/asil sanciyi ceken bilir anneligi falan filan

    Dogurma sekliyle baslaar ve ve hic sonu gelmez.

    Bazi anneler cevresine kendini ispatlamak icin kendini paralarken diger annelere ve yontemlerine sovmeyi kendine arti geren bir durum olarak goruyor malesef
    Bil bilseler ki o hicte oyle diil aslinda….

    Ben mesela uc yasinda ,hatta 3+ yasinda cocugun hala meme emiyor olma konusunda ; “bu konuda fikirlerimiz cok farkli” demekle yetiniyorum.
    Tartisilsada bir sonuca varilamaz cunku,belli ki herkes kendince en dogru olani yapmis.

    Benimde yorumum cok uzun diye yayinlanmazsa simdi sasirmam !:)

  13. Kasım 11th, 2010 at 01:19 | #13

    Bir çok annenin düşündüklerini toparlamış olman ne güzel…
    Keyifle okudum…Teşekkürler…

  14. Kasım 11th, 2010 at 05:36 | #14

    Gercekten cok aciklayici ve bilgi verici bir yazi olmus. Zaten bahsedilen ekoller sadece bilgilendirici amacli bebegi gozlemleyip ona gore hareket etmek cok onemli yazdigin gibi.

  15. Kasım 11th, 2010 at 06:33 | #15

    Yeliz… aslında ben çocuk ile attached olunup olunmaması gerekliliğini sorgulamıyorum. Çocuğunun senin ile kuracağı bağ yediği yemek, aldığı vitaminden çok daha önemli… Ama bu bağ illa ki emzirme - koyun koyuna yatma - kucakta taşıma ile sağlanmıyor. Zaten verdiğim linklerdeki attached parenting konusunda yazılmış yazıların hepsi de bu yönde destekleyici uygulamaları anlatıyor. Biberon verirken bağı nasıl güçlendirirsin? Bağlanma duygusunu zedelemeden emzirmeyi nasıl kesersin? Ben yapamıyorum diye ağlarken yapabileceği konusunda nasıl ikna edersin? gibi… Bu arada Karp’ın önerilerini de diğer tüm uyguamalar arasında Attachment Parenting ile bire bir örtüşür buluyorum. Çocuğun ve annenin doğalını ihmal etmeden ailelerin takıldığı en temel noktalara çözüm önerileri sunuyor.

    Elif ve Ycurl… teşekkür ederim.

  16. Kasım 11th, 2010 at 08:25 | #16

    Nihayet adam gibi öğrendim Doğal ebeveynliği…herşey gibi bunun da cılkını çıkaracak anne baba dolu ortalık demek ki. Her ailenin kendine uyanı uygulaması en doğrusu. İster “kazık kadar olana dek” emzirirsin, ister emzirmemeyi seçersin. İster time out ile eğitmeye çalışırsın, ister cezasız eğitimi seçersin…Sevapları da günahları da anne babanın boynuna. Bize ne ki? her koyun kendi bacağından asılır…kocakarı gibi hissettim kendimi, yaşlandık be Banucum…

  17. Kasım 11th, 2010 at 08:55 | #17

    Ne yaşlanması Açalya ya… biz her daim çıtırız :)
    Attachment Paranting’in en önemli mesajı; ACELE ETMEYİN ! Önce izleyin, hazır olunduğunda harekete geçin.

    Benim bir kaç yakın arkadaşımın çocukları yaşına gelmeden emmeyi bıraktılar. Annelerinin o bebekleri uzun uzun emzireceğim diye kendini ve çocuklarını kasmalarına gerek yoktu, kasmadılar da… Bol bol sarılıyorlar, koklaşıyorlardı. Başka bir arkadaşım 2 yaşında emzirmeyi kesmeye karar vermişti. Bir masal yazdı kızına… Özetle; Aydede bebekleri büyümüş çocuk olmuş annelerin son sütünü içer, bembeyaz olur ve inekler o çocuklara süt getirmeye başlarlar diye… Bu masalı anlattı, anlattı, kızı doğumgünün ertesi günü bıraktı emmeyi. Zaten çocuk da, anne de hazırlardı bırakmaya… Bu çocuklar da bir yeri acıdığında - benimkinin mememe gömüldüğü zamanda - analarının koynuna sokuluyorlar ve hiç birimizin çocuklarında bağlanma sorunu olduğunu düşünmüyorum.

    Bu arada aklıma geldi;
    Aynı masalı arkdaşım bu yaz Mira’ya da uzun uzun anlattı. Benim ki çok net ben büyümedim dedi. Aradan zaman geçti, geçen ay halasıyla bir kitap okumuşlar: ayın ışığını güneşten alarak dünyaya yansıttığına dair… evde heyecanla bana anlattı; Anne Serap’ı arayalım, AY süt içmiyor, o ayna gibi güneşten beyaz oluyor diye :) unutmamış masalı ama yemedi de :) - ben bunu bloga da ekleyim bari de arada kaynamasın :)

  18. Arzu Demirtaş
    Kasım 11th, 2010 at 09:25 | #18

    Banu’cum yazını okuyunca oh dedim içimden. Rüya doğduğundan beri -7aydır kitaplar, web siteleri, forumlar ve bloglar arasında dolanıp duruyorum. Sen içimdekileri özetleyivermişsin. Zaten aklımda olanları da böyle derlenip toparlanmış olarak karşımda görmek çok ferahlatıcı oldu.
    Hayatta en değer verdiğin şey üzerine hata yapmama, her şeyin en iyisini ve en doğrusunu yapma isteği bazen yıpratıcı olabiliyor. Sanırım işin püf noktası önce iç huzuru yakalamakta.
    Ellerine sağlık, umarım daha sık yazmaya vakit bulursun ;)

    dip not: Uzun zamandır google readerdan takip ediyorum seni. Ama nasıl bir şaşkınsam ben daha geçenlerde “aaa! ama bu Banu!” dedim. Bilkent işletmeden sevgiler :))

  19. Kasım 11th, 2010 at 09:58 | #19

    Harika bir yazı olmuş. Ben de aynen böyle yorumlamıştım doğal ebeveynliği ama aksini gördükçe yanlış anladığımı düşünüyordum. Birşeyleri etiketlemeyi, kategorize etmeyi, bize uymayanı kötülemeyi ne kadar da seviyoruz.
    Bugüne kadar hep oğlumu ve içsesimi dinledim. Oğlum kendi tercihi ile doğduğundan beri odasında yatıyor diye kendimi kötü hissetmedim. Birgün çıkar gelir de bizle uyumak isterse yine memnuniyetle kabul ederim. Diğer taraftan uykusu gelince huzursuzlanıp sarhoş gibi dolaşan çocukları gördükçe uyku saati konusunda bir disiplin olması gerektiğini düşünenlerdenim. Her gece aynı rutinle kendi kendine uyumayı beceriyor oğlum. Bu benim başarım değil, istemese uyumazdı pek tabii.
    Emzirmeyi ne zaman bırakacaksın diye soranlara bilmem ana-oğul canımız ne zaman isterse diye cevap veriyor, yorumlarını dinlemiyorum bile :)

  20. Kasım 11th, 2010 at 13:47 | #20

    Çok açık , net ve anlaşılır bir tanımlama olmuş bu yazı..
    Elinize sağlık…

  21. Kasım 11th, 2010 at 13:57 | #21

    Arzu merhaba… zaten yorumlara bakarken bir dakika ya ben bu mail adresini çok iyi tanıyorum demeye başlamıştım :) Sanırım en yıpratıcı dönemde ilk anneliğin, ilk yılı oluyor. Ama aslında içigüdülerini biraz serbest bırakabilirsen sana yolu gösteriyor.

    Nihan… teşekkür ederim. zaten çocuk da dediğin gibi bir disipline ihtiyaç duyuyor, hadi benim uykum geldi ben gidip yatayım olgunluğuna ben bile zaman zaman erişemeyebiliyorum. Bu arada benim gibi iki yaşını geçtikten sonra halen emziriyorsan, sana sorma gereği bile duymadan, çocuğuna - eee artık dana kadar oldun çoktan bırakman lazımdı şu meme işini hadi bakalım - diyebiliyorlar. O yüzden emziriyor olduğunu dahi afişe etmemeyi tercih edebiliyorsun.

    Sena… teşekkür ederim.

  22. Kasım 11th, 2010 at 14:44 | #22

    Çok güzel bir yazı olmuş. Keşke daha sık yazabilsen.

  23. Kasım 11th, 2010 at 14:48 | #23

    Fatoş… sağol :)

  24. Kasım 11th, 2010 at 20:09 | #24

    Banu, cok guzel bir yazi olmus. Cok bilgilendirici. Aklina-yuregine saglik! Ben de artik dusunmuyorum “emzirmeyi ne zaman birakmaliyim” sorusunu. Soranlara da, “zamani gelince; biz kuzusla ne zaman istersek” diyorum :)

  25. Kasım 12th, 2010 at 00:57 | #25

    Ellerinize sağlık. Çok çok güzel olmuş.

  26. Kasım 12th, 2010 at 10:34 | #26

    Mira ne sansli annesi sen oldugun icin :)
    Bence cocuguna saygi duyan, ona sevgiyle yaklasan, duyarli her anne zaten kendi yolunu buluyor bu yolculukta. En onemli rehber de cocuklarin kendisi bence. Onlarin kolesi olup, her dedigini yapmaktan bahsetmiyorum, cocugun verdigi sinyalleri dikkatle, duyarlilikla gozlemlemekten, bu ihtiyaclara saygi duymaktan bahsediyorum. Senin Mira’nin “ben daha buyumedim” mesajini alman gibi…

  27. Kasım 12th, 2010 at 12:01 | #27

    Evren… sağol… farkettim ki aslında fazla düşünmedikçe - ama gözlemledikçe - ne yapman gerektiğini anlıyorsun. Su yolunu buluyor :)

    Derya… teşekkürler.

    Selen… şımartma beni… yapmaya çalıştığımız akıntıya karşı değil, akış yönünde kürek çekmek değil mi? Akıntının ne yönde olduğunu anlamak için biraz vakit vermek :)

  28. Kasım 14th, 2010 at 23:01 | #28

    Su yolunu her daim buluyor ama söz konusu 2 çocuklu bir hayat olunca daha uzun sürüyor bu yolunu bulma durumu. Benim miniklerin arasında 23 ay var, yani büyük halen anne kucağına aç. Ama küçük nedeniyle her zaman gereken ilgiyi göremeyebiliyor, zor geliyor bazen, sanki nefes alamıyorum. Umarım Mira daha büyük olduğu için siz daha kolay atlatırsınız bu süreci.

    Neyse ben asıl başka bir şey diyecektim. Benim gözlemlediğim kadarıyla çalışan anneler daha çok doğal ebeveynliği benimserken evde çocuklarına tüm gün kendileri bakan anneler daha çok diğer ekollere kayıyor. Çalışan anneler çocuğuyla birlikte oldukları kısıtlı zamanı böylece daha kaliteli geçirdiklerini düşünürken, çalışmayan anneler ise kendilerine ayırabilecekleri zamanı mümkün olduğunca belirli ve kaliteli hale getirmeye çalışıyorlar. Çocuğa kesintisiz ve koşulsuz sevgi verildiği sürece bence her şey mübah :)

  29. Kasım 15th, 2010 at 10:49 | #29

    Buse; iki çocuklu olunca dengeleri korumanın o kadar da kolay olmayacağını tahmin edebiliyorum. İkiz bebekleri olan bir arkadaşımla da geçenlerde benzer bir konuyu konuştuk. Her ikisinin de tüm ihtiyaçlarını aynı anda karşılmasının imkansızlığı, her ikisini de kendisinin uyutması, kendisinin biberon vermesinin mümkün olmadığını… Ancak bunun için vicdan azabı çekmeyi bıraktığı noktada aslında işlerin biraz daha rahat yürüdüğü…

    Evde de - işte de çalışsa, annelerin kendine vakit ayırma ihtiyacı son derece DOĞAL… Çalışan anneler - gereksiz vicdan azabından kurtulabildikleri noktada - kendinle kalma işini doğallığıyla çözülüyor. Daha rahat Doğal Ebeveynliği benimsiyorum diyebiliyorlar. Evde çalışan anneler ise bu konuda gerçekten özel bir çaba harcamaları gerekiyor. Bu çabalar esnasında da Doğal Ebeveynlikten uzaklaştıklarını düşünüyorlar. Uykuyu-yemeyi-aktivitelerini de düzenlerken de, günlük rutini kurarken de, çocuğun gözü ile bakabiliyor ve bunu dikkate alarak organize olma çabasındaysanz farkında olmadan doğal ebeveynliği benimsiyor da olabilirsiniz.

  30. Kasım 15th, 2010 at 12:26 | #30

    Banu, o zaman sen eğer baz alınan nokta çocuğun bakış açısı ise o zaman doğal ebeveynliği benimseniyor denilebilir mi demek istiyorsun? Yoksa ben çözemedim mi? Ayrıca şimdiden iyi bayramlar.

  31. Kasım 16th, 2010 at 07:31 | #31

    Buse aynen… çocuğunun ihtiyaçları size yön veriyorsa, bebek dahi olsa onun ne hissedebileceği göz ardı edilmiyorsa doğal ebeveynliği benimsiyor olabilirsiniz.
    Doğal ebeveynler de uykuları düzenli olsun, erken yatsın, hem o huzurlu olur, hem kendime vakit kalır diye düşünüyor. Doğal ebeveynlerde 2,5 yaşındaki bir çocuğu kucağında taşımaktan yorulup kendi kendi kendine yürüyebileceğini anlatıyorlar.
    Yukarıda verdiğim linklere özellikle de http://attachmentparenting.org/blog/ daki doğal ebeveynliği benimsemiş ailelerin yaklaşımlarına ve http://www.askdrsear.com daki genel sorunlara çözüm önerilerine göz atılırsa daha çok fikir sahibi olunabileceğini düşünüyorum.
    Bir çok kişinin sandığından daha çok doğal ebeveynliğe yatkın olduğunu düşünüyorum.

  32. Kasım 23rd, 2010 at 22:37 | #32

    Banu,
    Konuyu oldukça güzel toparlamışsın. Benim üşenmeye yazdıklarımı yazmışsın resmen. Üşeniyorum artık gerçekten de çünkü her anne babanın tarzı farklı. Uzun uzun eleştirel yazılar, yorumlar yapmanın kimseye yararı olmadığını düşünüyorum artık. Önemli olan çocuklarla sevgi dolu-dengeli ilişkiler kurabilmek.
    Sevgiler,
    irem

  33. mirari
    Kasım 29th, 2010 at 12:09 | #33

    tek kelimeyle süper olmus …

  34. Eylem
    Aralık 7th, 2010 at 15:07 | #34

    Oğlum doğduğundan beri kendi aklımın ve duygularımın beni götürdüğü yol ile uyguladıklarımı ve bu konudaki hissettiklerimi, benim dışımda biri ancak bu kadar güzel anlatabilirdi.
    2 üniversite, 1 yüksek derecesine sahip olmama ve çoğu olaya bilimsel bir bakış açısıyla yaklaşmama rağmen “annelik” benim için öyle olmadı. Oğlum 26,5 aylık ve daha dün öğrendim annelikle ilgili bir ton ekol olduğunu ve insanların sanal ortamda bunları yarıştırdıklarını :) Hiç bilimsel bir kaynak aramadım şimdiye kadar annelikle ilgili, sadece bir sorunum olduğunda google yardımıyla bulduğum bilgi veren sitelerden yararlandım, tanıdıklarımın tecrübelerini dinledim sonra da yüreğimden geleni uyguladım. Her zaman istisnasız oğlumun gözünden baktım herşeye.
    Daha dün öğrendim dedim ya o da trunki denen bavul için yorum araştırırken :) önce slingomom, sonra alternatif anne şimdi de oradaki yorumlardan birinden bulduğum bir linkle sizin siteniz. İnternette bu tür yazıları takip etmek ve yorum yazmak bile bir vakit istiyor sonuçta ve anlıyorumki ben o vakti bile bulamamışım ya da bulmak istememişim.
    Çalışmıyorum ve görüyorumki benim tercihlerim, doğal annelik durumuna uyuyor. Aslında çalışmamak bile başlı başına bir tercih benim için. Eğer maddi bir gereklilik yok ise bir bebeği kendi annesinin yetiştirmesi gerektiği düşüncesindeyim zira…
    Disipline etmek uğruna daha dünyaya alışamamış bir miniğe sen bu dünyada yalnızsın hissini vermek bana göre değil ve bence ağlatarak uyutma da, şu yaşta şunu yapmalı tarzındaki genellemelere uymaya çalışmak da çocuklarda bu yalnızlık ve güvensizlik hissini doğuruyor.
    Bilimsel olmaya çalışmak iyi güzel de, bilimsellikle aşırı içiçe biri olarak söylüyorum ki fazla da abartmamak lazım bu durumu. Hepimizin bildiği gibi özellikle sosyal bilimlerde %100 doğru ya da yanlış diye bir şey yoktur ve tüm tezler ve anti tezler bizler gibi normal insanların ürünüdür.
    Biz kendi iç sesimiz bize ne söylüyorsa onu uygulamalıyız, tabii çocuklarımızın iyiliğini birincil plana koyarak.
    Bu sitelerin birinde okuduğum bir yorumda, birlikte uyuma tercihini insanın kendisi için yaptığını söylemişti bir arkadaş ben de benzerini ağlatarak uyutma için söyleyeceğim. 5 günlük ağlatmanın sonucunda en çok faydayı kim görüyor? bebek mi? tabii ki hayır. Ancak birlikte uyurken en çok faydayı bebek görüyor, kendini güvende hissediyor ve bir aile bilincinin oluşabilmesi için bu ön şart. Yoksa daha 6 aylıkken sen bu dünyada yalnızsın hissini verirsek çocuklara, herkesin bireysel takıldığı, kimsenin birine sırtını dayayacak kadar güvenemediği tuhaf topluluklar yaratırız, aile taklidi…

  35. Aralık 8th, 2010 at 02:20 | #35

    SlingoMom… Zaten ben de nasıl bir anne olduğum konusunda savunma ihtiyacı duymadığımdan anlatmaya da üşeniyordum. Bu sefer üşenmediğime memnunum, en azından birilerinin kulağına kar suyu kaçmıştır şimdi :)

    Mirari, teşekkür ederim…

    Eylem, güzel yorumun için teşekkür ederim…

  36. Aralık 22nd, 2010 at 10:37 | #36

    yazınızı çok beğendim ellerinize sağlık

  1. No trackbacks yet.