Home > günce, hatırlamalık, oyun, yapmalık > Mira’dan fantastik bir hikaye; Ejderha’nın Yavrusu

Mira’dan fantastik bir hikaye; Ejderha’nın Yavrusu

Şubat 15th, 2011 banu Leave a comment Go to comments

İstanbul’dan Ankara’ya dönerken, etrafında gördüklerini anlatmak Mira’yı kesmedi, kitap okuyalım (!) önerisi getirdi. Neyse ki hem araba kullanıp hem okuyamayacağımı çabuk anladı. Ama her zamanki gibi kafandan anlat o zaman diye başıma iş çıkarttı. 1-2 hikaye derken, içim bayıldı… Hadi senin hikayeni yazalım dedim. Ben hikayeye bizim evin bahçesinden başladım. O yanına kardeşini de alıp, bulutların üzerine kadar götürdü… Detayları unutulmadan kayıt altına almalıydım.

Tabii başlamadan da bir iki not düşeyim;
Hikayenin renklendirilmiş kısımları Mira tarafından uydurulmuş ve yönlendirilmiştir… Bu noktaların çoğunda hikaye uzun uzun kopup; “annesinin kurabiyeleri kokuyormuş. hem kurabiyeleri de fındıklıymış…” “peki Banu başka ne koymuş onun içine anne?” “yumurtalarını bahçeye çıkmadan önce ben kırmışım değil mi?” “pişince Zeynep’i de çağırırız” “paket yapıp arkadaşlarıma da götürebilir miyim?” gibi detaylara girildi… Şimdi yazarken buralara girmeden kısa geçmeye çalışacağım, yoksa hikayenin bütünlüğünü nasıl toparlarım bilemiyorum. Zaten canlı performansta zor topladım, hele mevsimsel tutarlılık konusunda sıfır performans gösterdim… İlkbaharın gelişi ile başlayıp, sonbahar yaprakları arasında yuvarlandırıp, yaz ortası oluşan fasulye çadırımıza oturttum ya neyse :)

**********

Böylesi güneşli bir günde, Mira bahçeye çıkmış. Karın bu kadar çabuk erimiş olmasına ve altından çıkan çimlerin yeşilliğine pek şaşırmış. Kış boyu beslenmeye alışmış kuşlar, Mira’yı görür görmez etrafına toplanmış. Onlara yem vermiş. Yavaş yavaş tomurcuklanan ağaçlara bakmış… Eline aldığı küreği ve tırmığı ile domates bahçesini eşelerken, mutfağın kapısının açıldığını duymuş. Burnuna annesinin pişirdiği kurabiyelerin kokusu gelmiş.

Başını kaldırdığında ise yanıbaşında kurabiye gibi kokan Ada‘yı görmüş.
(Ada = kardeşi oluyor… kurabiye gibi kokan anneyi göreceğini umarken dumur oldum. biz oğlumuza henüz isim bulamadık ama Mira onun isminin Ada olduğu konusunda çok net :) )
Ada da ablası ile yeri kazmış. Topraktan çıkan solucanlar onu gıdıklamış… Kıkır kıkır gülerek kaçmış, kendini ağaçların altına birikmiş yaprakların üstüne atıvermiş. Yaprakları alıp, havalara atmaya başlamış.

Derken Ada yaprakların arasından bir yumurta bulmuş. Bu yumurta tavuk yumurtasından küçük, ama bıldırcın yumurtasından büyükmüş veeee mor renkliymiş. Ada ve Mira hiç mor renkli yumurta görmedikleri için çok şaşırmışlar hemen annelerini çağırmışlar. Annesi bunun bir kuş yumurtası olabileceğini söylemiş ama hangi kuşa ait olduğunu bilememiş. Altında buldukları ağacın yanına gitmişler… ağaca çıkıp yuvayı aramışlar. Ama hiç kuş yuvası bulamamışlar. Yumurtayı evlerine götürmüşler. Üşümesin diye odalarındaki yumuşak kuzu yastığın üzerine koymuşlar. Akşam olmuş, yemek yemişler ve çok yoruldukları için hemen uyumuşlar…

Sabah henüz çok erkenken, Mira çıt çıt diye sesler duymaya başlamış. Ada’ya çıt çıt yapmayı bırakırmısın diye seslenmiş. Ada ben yapmıyorum demiş. Yataklarından kalkmışlar çıt çıt sesinin nereden geldiğini aramaya başlamışlar. Bir de bakmışlar ki ses küçük yumurtadan geliyor. Kabuğunun üzerinde minik minik çatlaklar oluşmuş ve üstünden küçük bir parçası kırılmış. İçinden de MİNİCİK MOR BİR EJDERHA çıkmış.
(civciv, kuş falan beklerken yine dumur olduğum bir andır :) )

Küçük bebek bir ejderhanız olsa ne yaparsınız? Tabi ki hemen karnını doyurur, biraz süt verirsiniz… Mira mutfaktan küçük bir tabağa, biraz süt almış. Bir tabağa koymuş ama ejderha nasıl içeceğini bilememiş. Onlar da Ada’nın bebeklik biberonlarından birine koymuşlar sütü… Ejderha Ada’nın elindeki biberonu emmeye başlamış, cork cork diye hemen bitirivermiş… Sütünü bitiren ejderhanın, gazını da çıkartmak lazımmış. Mira kucağına almış, yavaş yavaş sırtını sevmiş ejderhanın… Ejderha dumanlı bir gark yapmış, rahatlamış, burnunu Mira’nın koynuna sokuvermiş. Mira ejderhanın uyuduğunu anlayınca usulca kuzu yastığın üzerine bırakmış, ama bırakmasıyla ejderhanın tekrar uyanması bir olmuş. İncecik bir sesle ağlamaya başlamış. Gözlerinden yaşlar dökülüyor ve çok üzgün görünüyormuş çünkü bebek ejderhacık annesini arıyormuş…

Mira o anda bebek ejderhanın annesini bulmaları gerektiğine karar vermiş, Ada da onun bu fikrine katılmış ama nereden başlayacaklarını bilememişler. Hemen kendi annelerine sormuşlar. Anneleri odalarındaki canlı minik ejderhayı gördüğünde şaşkınlıktan küçük dilini yutacakmış. O da daha önce hiç ejderha görmemiş ki… Onu buldukları yerden başlamalarının iyi bir fikir olduğunu söylemiş. Mira ve Ada da yumurtayı ilk buldukları yere bahçeye çıkmışlar… Yaprakların altına bakmışlar, ağaçların tepesine çıkmışlar. Daha önce hiç ejderha yuvası görmedikleri için nasıl bir şey aramaları gerektiğini bilmiyorlarmış. Sonunda yorulmuşlar, ağaçtan inmişler, fasulye çadırlarına girip biraz dinlenmeye karar vermişler. (Mira, Ada ile birlikte sığabilmeleri için çadırımızı artık daha büyük yapmamız gerektiğinin üzerinde çok durdu :P )

Çadırın içinde otururlarken yaprakların arasından bir hışırtı duymuşlar ve aniden karşılarında parmak kadar bir fasulye cini belirmiş. Fasulye cini kendini tanıtınca, Mira ve Ada’nın şaşkınlığı birazcık geçmiş. Cin onları izlediğini, mor ejderha yumurtasını aldıklarını bildiğini söylemiş ve birden sinirlenerek “o yumurtayı yediniz mi yoksa?” diye bağırmış. Bunun üzerine Mira’yla Ada fasulye cinine; mor yumurtayı yemediklerini, eve götürdüklerini, yumuşak yastığın üzerine koyduklarını, sabah yumurtanın çatlayıp içinden minik bir mor ejderha çıktığını, ona süt verip karnını doyurduklarını, ama minik ejderhanın annesini göremediği için çok üzgün olduğunu, ejderhanın annesini bulmak istediklerini ama hiç bir yerde bulamadıklarını anlatmışlar. Fasulye cini, hikayeyi dinledikçe yüzünde kocaman bir gülümseme belirmiş ve sonunda neşe ile minik ejderhanın annesinin yerini bildiğini söylemiş bizim iki kafadara… Anne ejderha, ağaçların çok yukarısında, bulutların içindeki masal ülkesinde yaşıyormuş.

Oraya nasıl gidebileceklerini bulmak için Mira ve Ada kafa kafaya verip düşünmeye başlamışlar. Önce uçakla gitmeyi önermişler… ama fasulye cini “uçakların bulutların üzerinden uçtuğunu” söylemiş. Balonla gidelim demişler… ama fasulye cini “balonun bulutların içinden geçemeyeceğini” söylemiş. Helikopter olmaz mıymış? fasulye cini onun da “kanatları ile bulutları dağıtacağını” söylemiş. Bizimkilerin kafalarının iyice karıştığını gören fasulye cini nihayet “masal ülkesine ancak masalsı bir yolla gidilebilir” demiş. Cebinden 2 tane sihirli fasulye tanesi çıkartmış, birini Mira’ya birini Ada’ya vermiş. Onlar da hemen toprağı kazmışlar, fasulyeleri dikmişler ve sulamışlar… ama hiç bir şey olmamış. Fasulye cini “sabırlı olun, güneş toprağı biraz ısıtmalı, fasulyeleri uykusundan uyandırmalı” demiş ve ortadan kaybolmuş. Güneş yükseldikçe toprakta kıpırtılar başlamış. Güneş tam tepeye geldiğinde ise fasulyeleri diktikleri yerde önce iki küçük fasulye yaprağı ile ince iki fide belirmiş. Sonra ikisi de aniden ağaç gibi kalınlaşıp, bulutların tepesine kadar uzamış.

Mira ve Ada dev fasulye ağacına tırmanmaya başlamışlar. Çıkmışlar, çıkmışlar… sonunda bulutların arasındaki masal ülkesine varmışlar. Orada kırmızı burunlu bir dev piknik yapmaktaymış, bizimkileri görünce çok sevinmiş. Adı Billy’imiş. (bu kısım Miki Fare’nin Klüp Evi’nden araklandı :) ) Mira ve Ada’ya çilek ve süt ikram etmiş. Bizimkiler bir yandan yerken, diğer yandan başlarından geçenleri birbir anlatmışlar. (burada Mira hikayeyi tekrar anlatıyor :) ) Yanlız, ara ara uzaklardan gelen acıklı bir uğultu yüzünden hikayelerini kesmek durumunda kalıyorlarmış. Mira deve sormuş; “bu ses nereden geliyor?” Dev; “yumurtasını kaybeden anne ejderhanın sesi bu…” demiş. “Sizden gelen haberleri duyunca çok sevinecektir” diye eklemiş.

Devden yolu tarif etmesini istemişler ama dev onları sırtına alarak götürmeyi teklif etmiş. Mira, Ada ile birlikte devin sırtına tırmanmış. Ancak dev yürümeye başlayınca, bir o yana, bir bu yana sallanmışlar. Düşecek gibi oluyorlarmış. Bunu farkeden dev onları kafasının üzerine koymuş, onlar da devin saçlarını sıkıca tutmuşlar. Masal ülkesini dev adımları ile bir uçtan diğer uca geçmişler… Yolda Kırmızı Başlıklı Kız, Fareli Köyün Kavalcısı ve Pamuk Prenses‘in evlerini de görmüşler. Sonunda anne ejderhanın evine varmışlar. Anne ejderha o kadar üzgünmüş ki; burnundan ateş yerine sular akıyormuş. Hüngür hüngür ağlıyormuş. Dev, üzülme artık diye seslenmiş mor ejderhaya… bak bu küçük arkadaşlarımızın sana güzel haberleri var… demiş. Mira yumurtayı bulduklarını, içinden bebek bir ejderha çıktığını, ona süt verdiklerini, gazını çıkarttıklarını, şimdi evde annesini beklediğini anlatmış. Ejderha yavrusunu iyi olduğunu duyunca çok mutlu olmuş… Mira ve Ada’ya çok teşekkür etmiş, hemen yavrusunun yanına gitmek istemiş. Bizimkileri sırtına almış, deve el sallamışlar ve uçarak Mira’ların bahçesine inmişler. Koşarak eve girmişler, minik ejderhayı alıp annesine getirmişler. Minik ejderha annesini görünce, memesini emmek istemiş. Karnı doyunca da sevinçten şarkılar söylemeye başlamış. Anne ejderha Mira ve Ada’ya bir kez daha teşekkür etmiş, kanatlarını açmış ve yavrusu ile birlikte masal ülkesine dönmüş.

**********

İtiraf edeyim bu hikayeyi Mira ile birlikte uydururken onun kadar ben de eğlendim. Tabi uzun bir araba yolculuğunda, bağlı olmamızın hikayenin bu kadar detaylanmasına katkısı büyüktür. Evde olsak, ikimizin de bu kadar yerimizde oturamayacağımız garantidir. Yine de evde oynamak için 20 dakikalık bir hikaye kurgulayarak deneme yapmak istiyorum.

Bu arada yol maceralarımızı anlatırken farkına varmıştım; bu yazdığımız hikaye bir şekilde Rol Yapma Oyunları‘nın temelini oluşturuyor. Tabii; bizim kurallarımız ve oyuncunun hareketlerinin sonucunu etkileyen zarımız yoktu. Ama “rol yapma asıl çocukluğun doğasında var, küçük yaşlar için de hazırlanmış rol yapma oyunları olmalı” diye düşünürken, yanılmadığımı gördüm. Göz atmak isterseniz; Teaching Kids to Roleplay is Only Natural, A Starter Guide to Roleplaying with Kids

bunlara da göz atabilirsiniz…

Categories: günce, hatırlamalık, oyun, yapmalık Tags: ,
  1. berna&ceylin
    Şubat 15th, 2011 at 11:57 | #1

    banu hanın sizi ve Mira’yı tebrik etmek istiyorum. Bence profesyonel masal yazarlarına bile taş çıkartacak kadar guzelb ir hikaye olmus. izniniz olursa bende bu hikayeyi kızımla paylasmak isterim. hatta eger becerebilirsem kucuk birkac resimle de kitapcık haline getirmeyi denemek istiyorum.

  2. Şubat 15th, 2011 at 13:20 | #2

    Süper bu masal, bayıldım. Canlı dinlemek isterdim.

  3. Başak Çelik
    Şubat 15th, 2011 at 13:30 | #3

    İstanbul’dan Ankara’ya kadar sürmüştür diye tahmin ediyorum bu hikaye işi :))

    Çok eğlendim okurken! Ve Mira’nın kardeşini de içine katarak kurguladığını okuyunca da, çok duygulandım!

  4. Dönay
    Şubat 15th, 2011 at 14:57 | #4

    Çok güzel… Zevkle keyifle okudum, tekrar çocuk oldum…. Mira’yı ve sizi tebrik ediyorum… Hikayenizi iki yaşında olan kızımla paylaşacagım….

  5. Şubat 15th, 2011 at 15:15 | #5

    Harika bir hikaye olmus bu! Anne kiz ne kadar guzelsiniz! Hikayede Ada’nin da bu kadar fazla dahil edilmis olmasi kardesin gelisiyle sikinti yasanmayacaginin isareti. Tabii bunda sizin rolunuzun ne kadar buyuk oldugu belli oluyor.

    Bence hikayeyi resimlendirmek cok iyi fikir. Mira resimlerini yapabilir mi acaba? Ya da daha profesyonel birilerine sorulabilir (OIP?) :)

  6. Şubat 15th, 2011 at 15:19 | #6

    Berna, teşekkür ederim… resimlenmiş kitapcık halini de görmek isterim.

    Naile’cim… gerçekten keşke kayda alabilsem dediğim anlardı :)

    Başak’cım… hemen hemen Ankara’ya kadar getirdi bizi… o anda tam idrak edemesem de, yazarken Ada’yı bu kadar hikayenin içine almasına, ben de çok duygulandım. Tabi Ada’nın kendisi geldiğinde tepkisi ne olacak bilemiyorum.

    Dönay, teşekkürler…

  7. Şubat 15th, 2011 at 15:30 | #7

    Meryem… bu kadar dahil etmesi aslında biraz fazla… muhtemelen doğduğu zaman sıkıntılı zamanlarımız olacaktır ama bunu da normal olarak görmek lazım… Mira’nın resimlerini yapması henüz mümkün gözükmüyor. Belki büyüyünce… OIP veya KISD resimleyebilse keşke… ama resimlenmek için de uzun bir masal bu…

  8. Benden bizden
    Şubat 15th, 2011 at 16:48 | #8

    Bravo Mira’ya ve sana Banucum :) Zevkle okudum ve ben de Mira’nin kardesini bu kadar olaylara dahil etmesine cok duygulandim. Canim yaa, adini bile koymus :) Detaylara ise bayildim, kucuk ejderhanin gazinin cikmasi, anne ejderhadan ates yerine su cikmasi… Anne kiz cok yaraticisiniz :)

  9. Şubat 15th, 2011 at 18:08 | #9

    Super! Cok duygulandim ben de… Harikasiniz, iyi ki varsiniz ve iyi ki cogaliyorsunuz ;)

  10. Şubat 16th, 2011 at 00:07 | #10

    Banu;

    Cok takdir ettim Mira’yi! Cocuk kitaplarina tas cikartir bu hikaye walla! hemen yayinlayalim ben resimlerini yapmaya hazirim! yari saka- yari ciddi ama olur mu olur =D

    Mor ejderha
    yazan Mira ve Banu

    resimleyen: Emel

    =D

  11. Şubat 16th, 2011 at 21:39 | #11

    Çok güzel bir hikaye olmuş. Ana kız süpersiniz.

  1. No trackbacks yet.