Home > annelik halleri, günce, hatırlamalık > Mor benim en sevdiğim renk…

Mor benim en sevdiğim renk…

Mayıs 16th, 2011 banu Leave a comment Go to comments

Mira’ya burada kaldığımız süre için kurguladığımız tüm senaryolar, havaların bir gün iyi, ertesi gün fırtınalı olması sebebi ile elimizde patladı. Geçen seneki hava durumundan yola çıkıp, bavula yazlık kıyafetleri - babetleri - mayoları, Mira’nın aklına da sabahtan sen işine (okula) ben işime gideriz öğleden sonra da yüzeriz fikrini doldurmuştuk. Bebet ve askılılar konusunda fırtınalar bile durduramadı Mira’yı… 3 - 5 giyersin - giymem krizi, hatta Çiğdem’in Türkiye’den yetiştirdiği kilotlu çorap ve askılı fanila desteklerine rağmen ikna olmadı. Biz yağmurluk giyerken, o 3 aydır askılı elbise ve şıpıdık terlikle geziyor… Ancak mahallenin havuzu bir türlü açılamayınca, üstelik kasabadaki havuzda yıllık bakıma girince bir yüzmeye götüremedim çocuğu…

Cumartesi günkü fırtınadan sonra, Pazar azıcık açan güneş ile mahallenin havuzu da faaliyete geçmiş. Biz marketteyken akşam üstü kardeşim telefon ile haber verdi. Eve döndük; Ada kuzumun ihtiyaçları giderildi… Mayoları giydik koşarak havuza gittik. Saat 4 buçuktu. Suyun serinliğine ve en son 10 ay önce denize / havuza girmiş olmasına rağmen neredeyse balıklama dalacaktı. Saat 6yı geçiyordu zor ikna ettim çıkmaya… Bana serin geldi ya eve yürürken tutamadım kendimi, akıl vermeye başladım…

- kızım bak nasıl üşüdün, dudakların mosmor oldu… çıkalım deyince çıkalım sonra yine geliriz.

- sonra değil ama şimdi yüzmek istiyordum ben… hem mor benim en sevdiğim renktir Anne… ikimize de çok yakışıyor… cevabı ile ağzımın payını aldım bir kez daha…

Cenk’in - her konuda olduğu gibi - çocuklar ile ilgili konularda yaklaşım tarzı şunu yedi/yemedi - şu kadar uyudu/uyumadı gibi değil, çocuk mutlu mu - sağlıklı mı - huzurlu mu değilse konuşalım şeklindedir, detaylara karışmaz diyordum ki… Anladım; onun makro yaklaşımı, mikro işlerden sorumlu benim ruh halimi dengeliyormuş. Yanlız olunca içimdeki birbirine laf geçiremeyen iki annenin çatışmaları iyice arttı.

Bir tanesi bu çocuk 2 yaşındayken kendi kendine yiyorsa, 3 yaşında da pekala yer, dokunma diyor. Ötekisi, kaşığı kapıyor, ağzını açması için de rüşvet teklif ediyor. Birisi şeker yiyeceğine aç kalsın diyor. Diğeri ne olur ne olmaz bir lolipop atıveriyor çantasına - bir de organik bu diye birisinin vicdanını rahatlatmaya çalışıyor. Biri çocuğa aynı şeyi 30 defa söylememeli diye düşünmeye başlamışken, diğeri zaten en az 10 defa ağzına bir şey attığını görmüyorum, o tabak bitmeden yerinden kalkma, sofrada tepişmeden otur, perdeyi çekme, çocuğun üzerine atlama demiş oluyor bile… Birisi zırt pırt yapma, etme, dememeli, olumsuz eylemleri pekiştirmemeli, çocuk seni takmamaya başlayacak derken, diğeri almış başını sen beni dinliyormusun, aloo kime söylüyorum, yoksaa… bla bla diye cırlıyor… Bir tanesi ne güzel üşümüyor bu çocuk, hasta da olmuyor, keşke ben de öyle olsam diyor. Diğeri askılı elbisenin içine fanilanın giyilebileceğine ikna etmeye çalışarak saçmalıyor. Biri haydi’lerken, diğeri hadi’liyor… Bir tanesi kalk gidelim diyor, ötekisi b*ok yeme otur… Ve biri bunları yazıyor ki, diğeri okusun da utansın kendine gelsin…

bunlara da göz atabilirsiniz…

  1. Mayıs 16th, 2011 at 22:21 | #1

    Ahahah son paragraf nefis olmuş!! Al benden de o kadar…hadi dönüüünn!

  2. meryem
    Mayıs 17th, 2011 at 03:27 | #2

    Mira hayalimdeki kiz cocugu, sense olmak istedigim gibi bir annesin. Her satirini keyifle, hayranlikla okuyorum. Guneye bir gezi yapmayi dusunmez misiniz? Sicak hava, deniz bol burada. Cok guzel olurdu siz bu kadar yakina gelmisken bulusabilseydik :)
    Yavrulari opuyorum, kolayliklar diliyorum :)

  3. Mayıs 17th, 2011 at 12:04 | #3

    Banu;son dönem ruh halimi ve kendi gelgitlerimle dengesizleşen iç seslerimi nasıl konuşturdun sen böyle:))))))

  4. Mayıs 17th, 2011 at 17:59 | #4

    Banu, yakında 4 anne konuşacak bence içimizde.
    Gelin de, Itır, sen, ben kıtır yemeğe gidelim.
    Bir de ne güzelliktir bu Mira’daki.
    Sevgiler..

  5. Mayıs 18th, 2011 at 17:34 | #5

    Ah Banucum, ne de doğal yazmışsın…Yalnız da değilsin, inan ki.
    İlk adım elbette farkındalıkla başlıyor, sonra insan aynı şeyleri tekrar tekrar yaparken yakaladıkça kendini, DUR diyor (kendini tanıma ekolünün kurucularından Ouspensky’nin bir egzersizidir bu DUR egzersizi). Bunu yapabildiğin oranda, zamanla, birbirini çelen bu sesler birbiriyle uyumlu ve dengeli arkadaşlar haline gelebiliyorlar. Sen Mira’ya güven, o biliyor inan!
    Sevgiler
    Ebru

  6. nazsu
    Mayıs 23rd, 2011 at 16:30 | #6

    ama bence de ona mor çok yakışıyor :)

  7. Mayıs 26th, 2011 at 08:05 | #7

    Merhaba Banu uzun bir zamandır iş ve şehir değişikliği yüzünden blogundan ayrı düşmüştüm bu sabah yeni işimden banu neler yapıyor bir bakayım dedim.ada doğmuş bile şaşırdım, tebrikte geç kaldığıma üzüldüm.neyse geçde kalsam çoook tebrik.Mira’ya da Ada’ya dauzun ömürler.Bu arada Artık Ankara’dayım.Sen Dönünce görüşelim çok isterim.

  8. Ekim 4th, 2011 at 22:40 | #8

    Aman Allah’ım ne şirin şey :)) Öperim,severim,öylece bakar kalırım ben o masum surata ,lüle lüle saçlara :)
    41 milyon kere maşAllah,ömrü de kendisi gibi güzel olsun :)

  9. Kasım 1st, 2011 at 00:07 | #9

    Sitenize biraz misafir oldum,çok tatlı bir çalışma,tebrikler ve başarılar dilerim.

    Yeri gelmişken moru bende çok severim :)

  1. No trackbacks yet.