Archive

Archive for Haziran, 2009

Oslo’dan bildiriyoruz…

Haziran 28th, 2009 banu 10 comments

… ama bir kaç saat sonra Ankara’ya dönmek üzere yola çıkıyoruz.

Oslo seyahatinin bilançosu şöyledir…

  • Mira haftalardır kendisi ile ilgilenmediğimden galiba… beni 100 metre öteden gördüğünde “anne memme” diye koşmaya başladı… Sessiz sakin melek kızım oldu bir kelek ve o kadar çok bağırdı ki… 2000 kişilik kongrede en çok duyduğum söz “Banu ok we all learned anne but what does meme means?” oldu.
  • Oslo’ya vardığımız gün Mira’nın tüm vücudunu kocaman (2-3cm. çapında) kırmızı plaklar kapladı. Başta çok korktuk. İlk defa yurtdışından doktorumuzu aradık. Hatta hastanenin yolunu bile tutmayı düşündük. Ancak hiç ateşi yoktu. Yanımızdaki doktor arkadaşların soğukkanlı müdahalesi ile atlattık. Bugüne kadar hiç allerji olmadığı için yol boyunca yaladığı uçak koltuklarındaki temizlik malzemelerinden kaynaklandığını düşünüyoruz.
  • 3 haftadır çıkmayan 1 azı sonunda koca bir diş boyunda şişti. Kistik bir şey oluştu üzerinde… Gazlı bez masajı yaparken dün akşam kanadı… Bu sabah minik bir diş ucu gözüktü tümseğin üstünde… kurtuluyoruz galiba…
  • 4 gündür buradayız ve neredeyse hiç ama hiç bir şey yemedi. Hava gece 1 de kararır gibi yapıp sabah 5te apaydınlık olunca da neredeyse hiç de uyumadı. Fotosentez ile beslendi…
  • -30 derece uygun yapılmış olan şehir tarihinin en sıcak günlerini yaşadı… Her gün yağmur gösteren havadurumuna inanarak gelen bizler ne giyeceğimizi şaşırdık. Hissedilen sıcaklık bize göre 50 derece falandı.

Read more…

Categories: gezi notları, gezmelik Tags: , ,

Polimer kil projeleri #2 : Çiçekçi Mira

Haziran 19th, 2009 banu 7 comments

Mira’cım çiçekçi güzeli… Gördüğü her çiçeği “çiiiğ” “çiii” diye gösteriyor. Bir de gidip kokluyor. Pek komik :) Kızımın çiçeklere olan aşkından gelen ilham ile; elimde kalan fimo hamurlarından çöp şişlerin uçlarına çiçekler yaptım, annemin kullanmadığı baharatlıklarından birine de vazo olması için el koydum.

Mira daha ben çiçekleri yaparken bayıldı bunlara… Yapım aşamasında her iki çiçekten birini önce koklayıp, sonra ev içinde gezdirip, en son mıncıklamak sureti ile bozdu… Fırınlandıktan sonra sertleşen çiçekler mıncıklanamayınca ve çok zorlayınca elinde kalınca pek şaşırdı… Bir iki zayiiden sonra zorlamayı bıraktı. Read more…

Polimer kil projeleri #1 : Balıkçı Mira

Haziran 13th, 2009 banu 13 comments

Yıllar - ama gerçekten yıllar önce - mutat Michaels ziyaretlerimden birinde polimer killerin acayip bir indirimde olduklarını görünce heyecanlanmış, bilumum renklerde çokça almıştım. Ama aldıklarım o kadar abuk subuk renklerdeydi ki, bir kaç saksı süslemek dışında hiç bir şey yapamadım. Tabi atacak değildim sakladım. Evlendiğimde de annem çeyizimle evime gönderdi… Geçen ay, nihayet aklıma bir fikir geldi de kendilerini gün yüzüne çıkarttım. Mira’cım için polimer kilden balıklar ve mıknatıslı bir olta yaptım.

Balıklara şekil verdikten sonra burun kısımlarına kalın ama kısa birer vida taktım. Göz yerine de birer metal pul koydum. Daha sonra fırınladım. Oltası için bahçedeki eski bambu fide sırıklarından birini temizledim, sap olmaya uygun boyda kestim. Bauhaus’dan ortası delik, küçük buzdolabı mıknatısılarından aldım, bir iple bambuların ucuna tutturdum. Bu mıknatıslar balıkları uçlarındaki vida ve pullardan yakalayacak kadar güçlüler…

Read more…

Escher çocuklar için tasarlasaydı…

Haziran 11th, 2009 banu 5 comments

Escher ile 25 yıl önce ortodonti tedavime başlarken dişçimiz Koray abi’nin duvarında asılı tablolarla tanışmıştım. Yıllarca dişçi koltuğunda ağzım açık yatarken, gözümle sonsuz merdivenlerin nereye gittiğini anlamaya çalıştım… Escher benim adını öğrendiğim ilk modern sanatçı oldu. Sonradan öğrendim ki aynı zamanda matematikçiymiş…

Escher sonsuzluğu 2 boyutlu bir kağıtta tasvir etmiş, paradoks, metamorfoz gibi soyut gelen kavramları somutlaştırmıştır. Birbirini çizen eller, içi dışa dönüşen yüzeyler, hep çıkan merdivenler, nesnenin zaman içinde alacağı tüm haller… çizgilerinde göze çarpar…

Read more…

Madrid Hayvanat Bahçesi vs. AOÇ

Haziran 8th, 2009 banu 5 comments

Bir kaç hafta önce Mira’nın kız arkadaşları ile AOÇ Hayvanat Bahçesi‘nde buluşmuştuk. Teknik sorunlarım nedeni ile pek fotoğraf çekememiştim. Fotoğraf olmayınca yazı da koyamadım. Kızlar açısından çok güzel bir gündü. Selin, Zeynep ve Ada‘nın bloglarına bakarsanız günün detaylarını görürsünüz. Çocuklar için şu an heryer, herşey yeni, farklı, keşfe açık… çok eğlendiler. Ama biz anneler aramızda dillendirmesek de kentimizin hayvanat bahçesinin durumuna çok üzüldük. Çok kısa bir süre önce medeni standartlarda bir hayvanat bahçesini görmüş olmam ise içimin çok daha fazla acımasına neden oldu.

AOÇ Hayvanat Bahçesi’nin temelleri modern bir anlayışla 1933 yılında atılmaya başlanmış ve 1940 yılında halka açılmış. Bugün 32 hektarlık bir alan üzerinde 199 türden 2500 hayvana evsahipliği yapıyor. Ancak zamanının modern hayvanat bahçesi geçen yıllarda ne yazık ki fena halde yıpranmış. Zamanında yapılacak basit yatırımlar ile bizim hayvanat bahçemizin de Madrid’teki gibi bir yer olabileceğini düşünmeden edemiyor insan… Okuduğum haberlere göre AOÇ Hayvanat Bahçesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmiş. Ankara Hayvanat Bahçesi Atatürk Orman Çiftliği`ndeki Çimento Fabrikasının bulunduğu verimsiz tarım alanına taşınacakmış. Yeni hayvanat bahçesi dünyanın en büyük ve en modern hayvanat bahçelerinden biri olacakmış. Hepimiz için hayırlısı olsun diyelim…

Read more…

Büyüme konusu ve Muzlu kek tarifi

Haziran 6th, 2009 banu 9 comments

Perşembe günü doktorda randevumuz vardı. Mira’cım ölçüldü biçildi karşımıza ilginç bir durum ortaya çıktı… İyi haber, 3 aydır uzamayan kızımız 20 günde 3,5cm birden uzamış - 81cm olmuş %78 persentilde - Levent Bey “bu da biraz fazla olmuş ama zararı yok” diye yorumladı.

Kötü haber, yine kilo almamış, hatta 70gr verip - 10,23kg olmuş, %40 persentilde - Levent Bey benim kafama çok uygun pek rahat bir doktor olmasına rağmen bunu iyi yorumlamadı… Bundan önceki aylarda kilo almadığı zaman “boyu uzamamış, niye kilo alsın ki, enine mi büyüyecek çocuk, işini biliyor Mira’cım” diye bir yaklaşım sergiliyordu. Ama bu sefer en azından 150gr alması beklenirdi dedi. Mira iştahsız bir çocuk olmadığı için iştah şurubu vermenin anlamsız olacağını ama gerekirse pe.di.a.sure ile besin takviyesi yapabileceğimizi söyledi. Yapay beslenmeye gıcığım ya… O da bunu bildiğinden “bu bir alternatif sen değerlendir” dedi. Ben de önümüzdeki 15 gün ağırlıklı otçul olan beslenmemizi, homini gırtlak karbonhidratlar ile zenginleştirmeye karar verdim. Biz nefsimize hakim olacağız. Mira’yı 15 gün sonra enine boyuna bir daha ölçtüreceğiz.

Read more…

Paspas Köpekler

Haziran 4th, 2009 banu 1 comment

Kore’liler genç tasarımcılarını dünyaya lanse etmek için Milano - Berlin gibi önemli tasarım merkezlerinde “Seoul Design Festival” adında organizasyonlar düzenliyorlar. Yukarıda gördüğünüz köpek şekilli paspas Yang Jae-Won tarafından tasarlanmış ve Seoul Design Festival 2008 de sergilenmiş. İlham perisinin de Komondor cinsi köpekler olduğundan hiç şüphem yok :) Üretim ve satışı konusunda bir bilgiye ulaşamadım. Ama çocukların da çok ilgisini çekeceğini düşünüyorum ve gördüğüm en sevimli paspas olarak kayıtlara alıyorum.

Sosyalleştik biz

Haziran 3rd, 2009 banu 7 comments

İşler yoğun ve zor… Gün geçtikçe beter bir hal alıyor. Hani şu önce varlığı red edilen, sonra teğet, en nihayetinde sürtünerek geçeceği söylenen mesele bizi, derince deldi ama geçemedi… Bir de üzerine “hamili kart yakinimdir” desteği olmadan devletimin dairesinde işlerimizi halletme gibi ütopya yaşamaya kalktık. Günlerce sabah memurlardan önce oradaydık, mesai bitiminde boş döndük. Gelinen nokta dedim ya; ütopya… Sabah Hatice kapıdan girince ben bacadan kaçar gibi işe gidiyorum. Akşam ise ben kapıdan o bacadan… İşte aklım yüz parça bir şeyler yapıyorum. Yüz parçayı da bir an önce bir araya getirmem lazım. Vaktim dar… Dün Görkem uğradı onu mu yetiştirecem, bunu mu derken iki kelam konuşamadım. - Gorki kusura bakma lütfen - Kaçarcasına eve geliyorum ve dünyam değişiyor. Ama yarım anne, yarım eş, yarım iş, yarım evlat… bugünlerin özeti budur.

Aslında bu yazdıklarım “ondan şikayet, bundan şikayet” durumu değil… Kabullendim ben bunu… Bugünlerin böyle geçmesi gerekiyor. - anahtar kelime “geçecek” olması - Nefes alınacak en küçük kaçamağı değerlendiriyoruz, elimizden geldiğince… Özellikle hafta sonları derin derin nefes alıyoruz, hafta içi dişimizi sıkmak için…

Önceki haftasonu arkadaşlarımız Funda, Ercan, bir numaraları Defne ve yeni numaraları Deniz ile çok güzel dolu dolu bir gün geçirdik. Önce Çıtır Simit’te kahvaltı ettik. Sonra Bilkent mezunlar panayırına gittik. Biz pek tanıdık birilerini göremedik ama Mira yeni arkadaşlar ile tanıştı. Ve günün sonunda da Panora Zıkkım’da yemek yedik.

Read more…