Archive

Archive for Ocak, 2011

Çocuk Odasına Resimler

Ocak 31st, 2011 banu 15 comments

Aylarca çerçeveciye götüremediğim resimleri, haftalardır da çerçeveciden almayı unutuyordum. Nihayet bugün becerebildim :) Çerçevesiz hallerine de bayılmıştım ama bu halleri ile görünce içim içime sığmadı… ofiste karşıma dizdim, birer de fotoğraflarını çekiverdim :) bir süre sonra Mira ile kardeşinin paylaşacağı odayı süsleyecek, bu resimler…

Bebeklik ihtiyaçlarından, çocukluk ihtiyaçlarına geçişin ne kadar hızlı olduğunu bir kere gözlemledikten sonra, bu seferki oda hazırlığımızda daha da ince eleyip sık dokuyorum… Gerçi Mira’nın doğumu için hazırlanırken - tecrübeli arkadaşlarımızın biz ettik siz etmeyin tavsiyeleri sayesinde - bebek odasına çok basit yaklaşmıştık. Odayı ufak defek değiştirirken, pek de memnun olmuştuk bu kararımızdan… Şimdi ise çok daha uzun soluklu kullanılacak ve hem bir bebeğin hem de küçük çocuğun ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir oda hazırlığındayız… Hamileliğin sonlarına doğru ortaya çıkan yuva yapma güdülerim beni dürtüklemediğinden olsa gerek pek acele etmiyorum :) ve işte bu çerçeveler yeni odanın ilk tamamlanan eşyaları…

Read more…

İlk Sinema Deneyimi

Ocak 28th, 2011 banu 6 comments

Mira, geçtiğimiz Pazar günü ilk defa sinemaya gitti. Cenk ile sinemaya gittiğimiz bir akşam, Hatice’den “sana göre bir film geldiği zaman seni de götürürler, beraber sinemaya gideriz” diye söz koparmıştı. Ara ara sinema lafını duyar duymaz “ben ne zaman sinemaya gidebileceğim” diye bizi yokluyordu. 3 yaşını bitirmesine 1 aydan az bir zaman kalmışken muradına erdi. Bizim çocukluk kahramanlarından birinin - Ayı Yogi’nin filmine gittik. İlk sinema deneyimi için 3 boyutlu olmasını tercih etmeme rağmen, Ankara’da iki boyutlu gösterimi yoktu. Mira dert etmedi, çocuk boy gözlüğünü takıp kuruldu koltuğuna… Komik sahnelerde, Cenk’i, beni ve halası Canan’ı şaşırtacak kadar güldü… İlk yarının bitmesine az kala “çişim geldi ama biraz daha tutabilirim” dedi :) arada herkes ile birlikte tuvalete koştu… Kötüleri kazanmak üzereymiş gibi gösteren finale yakın sahnelerde sesli sesli itiraz etmeye başladı, hatta gözleri doldu… Sonuçta, çok çok eğlendi… Biz de kızımızın 0-3 yaş dönemimizin aslında pek de çabuk geçtiğini, +3lü yaşların tadının farklı olacağını anladık.

Ayı Yogi filmini ilk defa sinema ile tanışacaklar için güzel bir seçenek olarak önerebilirim. Yanlız; çocukları ilk defa sinemaya götürmek için çok da aceleci davranmaya gerek yok diye bir ekleme yapmalıyım… Öncelikle sinemanın nasıl bir yer olabileceğine dair gerçekten fikir sahibi olmaları gerekiyor. Yoksa özellikle karanlık, ses, hızlı görüntü akışlarından rahatsız olmaları, korkmaları veya hipnotize olmuş gibi donmaları çok olası… Merak etmeyin o zamanlar göz açıp kapayıncaya kadar geliyor zaten…

Categories: günce, ilkler Tags: ,

Ali Dayı Çocuk Kütüphanesi

Ocak 17th, 2011 banu 10 comments

Tam Mira’yı kütüphaneye götürebilirim artık diye düşündüğüm bir dönemde, tadilata girerek kapanmıştı Ali Dayı Çocuk Kütüphanesi… Nenehatun Caddesinden her geçişimde - ki hergün önünden geçiyorum - ciğerci dükkanı önündeki kedi misali bakakalıyordum. Nihayet 2 yıl gibi bir süre sonunda, Aralık ayı biterken tekrar açıldı. Cumartesi, bizim de Ali Dayı Çocuk Kütüphanesi’ni görme fırsatımız oldu. Mira - ben yogadayken Hatice, Itır ve Arda ile birlikte - ilk defa kütüphaneye gitti, burada vakit geçirdi ve benim gelmem ile bir de kitap ödünç alarak çıktı…

Ali Dayı Çocuk Kütüphanesi’nin Ankara için son derece kıymetli, bahçe içerisindeki iki katlı binası, emekli Vali Hamdullah Şükrü Kenanoğlu tarafından 1985 yılında Kültür Bakanlığı’na çocuk kütüphanesi olması koşulu ile bağışlanmış. Ülkemizde okuma alışkanlığının yetersiz olduğuna ve bu yetersizliğin okuma alışkanlığının küçük yaşlarda kazandırılması halinde giderilebileceğine inanan Kenanoğlu, manevi babasının anısına “Ali Dayı Çocuk Kütüphanesi” adı verilmesini vasiyet etmiş.

Read more…

İlham verici boyamalar… karalamalar…

Ocak 12th, 2011 banu 16 comments

Bundan hemen hemen bir yıl önce, Mira bizi şenlikli bir aile olarak çizmeye başlamıştı… Koridordaki bir duvarı kaplayan aynayı, cama yazabilen - ve silinebilen - pastelleri ile saatlerce huşu içerisinde çiçekler, güneşler, salyangozlar, kuşlar, tırtıllar, ağaçlar vs. vs. ile beziyordu. Evin belli bir köşesinde böylesi bir modern sanat eserinin daimi varlığına fazla alışmış ve ipin ucunu bir ara kaçırmışız ki, eline kalem alıp hiç bir şey çizmez olmuş. Boyaları, simleri, makası çılgınca kullanırken, iş bir türlü şeyler çizittirmeye gelmiyormuş. Farkında bile değilmişiz. Geçen ay, “sen bana bir güneş çizer misin?” diye yanıma yanaşması üzerine öylesine “sen niye denemiyorsun?” dedim. Boynunu büküp “ben hiç güzel çizemiyorum ki… babaannem de çok güzel çiziyor, halam da… sen de çizerşin” dediğinde de uyandım. Uzun zaman önce okuduğum ve anlaşılan zihnimin derinliklerine gömdüğüm Susan Striker’ın Çocuklarda Sanat Eğitimi kitabı geldi aklıma… Tekrar kalem ile barışması için yapmamız değil, ne yapmamamız gerektiğini hatırladım… Bebek adımları ile kaldığımız noktaya yaklaştık - ki bu akşam bize yeni bir aile tablosu hazırladı… (sol üst köşedeki Mira, altındaki Cenk, sağdaki koca kütle ise ben ve karnımda kardeşi :) )

Aslında bu yazının varacağı yer; son zamanlarda gözüme çarpan çocukları çizmekten uzaklaştırmayacak alternatif boyama kitapları olacak… Ama bu kitapların benim gözümde neden farklı olduğunu anlatabilmek için Çocuklarda Sanat Eğitimi kitabından bir alıntı yapmam gerekiyor. Çocuğum sanatçı olsun, ressam olsun, yetenekli olsun diye değil, kalıplarımızı kırmak, çocuklarımızı özgür bırakmak adına… bir de bakın biz ettik, siz etmeyin diyebilmek için…

Yaratıcılığı Öğretmenin 10 Temel Kuralı Read more…

35′ten sonra…

Ocak 6th, 2011 banu 22 comments

Bugün itibarı ile dünya üzerindeki 35. yaşımı tamamlamış bulunmaktayım. Öyle yolun yarısı falan gibi bir geyik yapamayacağım. “Benim annem TAM OTUZBEŞ yaşında” dediğim günleri net hatırlıyorum. Sadece çocuk gözüyle kocaman söylenmesi gereken bir yaşmış; 35… Bugün Mira, gözlerini faltaşı gibi açıp, ağzı dolu dolu “anne sen şimdi otuzbeş yaşında mısın?” dediğinde anlıyorum. Gerçekte ise 30larıma baktığımda, zaten kendimi daha üretken, daha verimli, daha güzel bir insan olarak görüyorum. Yine de 35ten sonraki hayatım için daha iyi olmasını isteğim şeyler de var. Daha çok gezmek, daha çok gülmek, daha az tüketmek, daha az tükenmek, daha az konuşmak, daha çok dinlemek… daha farkında, daha yavaş, daha huzurlu ve daha basit bir hayatım olmalı… olacak :)
Read more…

Categories: günce, hatırlamalık Tags:

Yılın en sevdiğim günü… saatleri…

Ocak 1st, 2011 banu 15 comments

Çocukluk - ergenlik dönemimin çoğunda sabah 6′da yüzme antremanlarına girmem; bünyeme gece yatış saatimden bağımsız sabahın köründe hortlama şeklinde bir alışkanlık bırakmış. Eskiden bu durumu sıkıcı ve yorucu bulurdum. Son yıllarda ise herkes uyurken kendimle geçirdiğim 1-2 saati hiç bir şeye değişmem… Yılın ilk gününün; ilk sabahı ise bu açıdan eşsiz…

Değil bizim evde, tüm mahallede çıt çıkmıyor. Camları açıyorum; içeri dolan hava bile sessiz, huzurlu… yetişilmesi gereken bir programımız yok… dahası kimsenin yok… Kitabımı bölüm ortasında kesmek zorunda kalmadan, soluksuz bir 125 sayfa okuyorum. Dolaptaki sütü ısıtıp, bir-kaç kaşık böğürtlen sirkesi ile peynir olmaya bırakıyorum. Biraz blog okuyup, yorum bırakıyorum. Üzerine biraz nurturia‘da, biraz da facebook’da takılıyorum. Şu gebelik şekeri mevzumu aklıma getirmemeye çalışarak, fırına (fıstıksız) kayısılı scone atıyorum… Son ayın fotoğraflarını gözden geçirip, basılacakları ayırıyorum. - ilk yaş fotoğraflarının çoğunu kaybettikten sonra daha kıymetlendi ya çektiklerimiz… Bu aylar için referans alabileceğim hiç fotoğrafımızın olmadığına yanarak, karnımın bu sefer daha mı büyük daha mı küçük olduğuna kadar veremiyorum. Evdekilerin dün akşam devleşen karnım karşısındaki şaşkınlığını düşünüyor, ben de sabah karnım ve akşam karnım arasındaki farka pek şaşırıyorum. Bir fincan kahve eşliğinde kendi kendime anlamsız şeylere takılmanın tadını çıkartıyorum :)

Read more…

Categories: günce, hatırlamalık Tags: