Archive

Archive for Temmuz, 2009

Hoşgeldin küçük şempanze (mağara adamı mı desem ?)

Temmuz 25th, 2009 banu 10 comments

Geçen sene, tam da bu zamanlarda, Kitubi’de parmaklığa veda ve genç yatağına geçiş yazılarını okumuştum. Yerde yuvarlanan 5 aylık bebeğime bakınca Ilgaz pek büyük gelmişti gözüme ve daha çoook zamanımız var diye düşünmüştüm. Oysa zaman denilen şey - hele ki bebekli yaşama geçişten sonra - dünyadaki en nankör şey…

MIRA - jump in to the fire from banu akman on Vimeo.

Read more…

Bir yavru serçe geçti bu diyardan

Temmuz 22nd, 2009 banu 6 comments

Bu sabah bir toplantım vardı… Mira’nın Hatice Ablası kapıdan girer, ben bacadan çıkar şeklinde bir sabah olacaktı ki… İlk önce telefonum çaldı; toplantı ertelendi… Hemen peşi sıra kapı da çalındı… Hatice geldi… Elinde de minicik bir serçe yavrusu… Eh bu ikisi günün akışını bir hayli değiştirdi…

Yavruyu kaldırımın kenarında bulmuş. Hoplaya zıplaya bir kediden kaçmaya çalışıyormuş. Herhalde heveslenmiş yuvasından erkenden uçmaya çalışmış. Hatice bakınmış yuvasını bulamamış… Pek minik… Elime aldım. Hiç korkmuyor. O kadar minik yani… Büyük olsa yüreği pıt pıt diye ağzında atardı. Read more…

Categories: günce Tags: ,

Son günlerde…

Temmuz 19th, 2009 banu 4 comments

Evde bir üretim, bir hareket alıp başını gidiyor… İçimde de tuhaf bir huzur var. Bizim ailenin tipik zor zaman yaklaşımıdır; akılları boşaltabilmek için çeneler, eller, vücutlar çalışır… Annem bebekler için keçe şapka yapımına başladı… - muhteşem oldular bir ara blogu için fotoğraflarını çekmem lazım. - Babamın yatılı bakıcısı, Maya iki güne bir bol ajurlu bir kazak bitiriyor. - Kadın tam annemin ruh ikizi hiç boş durmuyor. - Halam babaannemden kalan oyalar ile bize kolyeler yapıyor. - Hergün bize gele gele o da duruma adapte oldu. - 25 yıllık emektarımız Satı Teyze sadece anneme yardımcı olabilmek için hergün yarım gün uğruyor, babamın durmaksızın yıkanan çamaşırlarını ütülüyor, bir yandan da Mira’ya incecik kazaklar örüyor. Baha ve Özge işlerini de getirdiler, Türkiye’den çalışıyorlar… Süha akşamın dokuzunda 5 km koşuya çıkıyor… Cenk’in de çenesine vurdu, kimsenin modunu düşürmemek için kendisi seyircisi bol seyyar standupçı modunda… Ben de işte pek yoğunum ama gece kendimi mutfak terapisine alıyorum… Dondurma yapmaya verdim kendimi… Yapıyorum, yediyorum. Il Laboratorio del Gelato‘nun Türkiye şubesi gibiyim :P - Bir ara fotoğraf çekip yazayım tarifleri… -

Bu koşturmaca ve kalabalıkda Mira çok mutlu… Gerçekten de size hayat veren bir canlıyı uğurlarken, sizin hayat verdiğiniz bir canlı, size güç öyle bir veriyor ki şaşıp kalıyorsunuz… En can acıtıcı zamanlarda annemin metanetine, ortalığı çekip çevirmesine hayranlıkla karışık hayretler içerisinde kalıp “İyimisin… Nasıl bu kadar güçlü oluyorsun?” diye defalarca sormuşumdur. O da her seferinde “İyiyim tabi anne olursan sen de anlarsın” derdi. - laftaki ince kinayeye dikkat - Neyse anladım sonunda annecim…

Read more…

Babam derinlerde uyurken…

Temmuz 14th, 2009 banu 33 comments

Tam 8 gündür babam hiç gözünü açmadan uyuyor. Bilinci kapandı… Yüzü çok huzurlu… Ağrısı sızısı yok demekmiş bu durum… Doktoru “artık rahat bırakın adamcağızı… herkesin kendi yatağında huzurla ölme hakkı vardır…” diyor. Dua etmekten öte hiçbirimizin ve hiçkimsenin yapabileceği bir şey yok…

Nasıl oluyor bilmiyorum ama hepimiz pek metanetliyiz… Kimse sızlanmıyor. Yapamadıklarımızdan yaşayamadıklarımızdan değil yaşanmış güzel günlerden bahsediliyor. Anılar tazeleniyor hatta gülünüyor. Gerçi eninde sonunda, bizler sabah oluyor işimize gidiyoruz, gece oluyor evimize geliyoruz. Annem ise 7 gün 24 saat başında… Annem dimdik durunca da bize diyecek söz kalmıyor. Bugün Baha ile Özge de geliyorlar Amerika’dan… Babacım bilse keşke hepimizin yanında olduğunu…

Read more…

Categories: günce Tags: ,

Nereden çıktı bu blog yazma işi?

Temmuz 13th, 2009 banu 10 comments

Kitubi’deki şu yazıdan sonra farkettim; aslında bu soruların cevabını uzun uzadıya düşünmemişim bile… Sadece Mira’nın doğumu ile yaşadığım pozitif enerji patlamasını kayıt altına almam lazım, uzaktaki - yakındaki - tanıdık - tanımadık herkes ile paylaşmak lazım demiş, başlamışım yazmaya… Damla sayesinde bu akşam durdum düşündüm… Nereden çıktı bu bloglama işi? Neden yazmaya başladım?

Aslında ben, gerekli gereksiz aklıma takılan her konuda, çok araştırıp, çok okumama rağmen yazmaya hiçbir zaman heves duymamıştım. Hatta hayatım boyunca hiçbirşeyi uzun uzun yazarak kayıt altına da almadım. Yazar olmaya hiç heveslenmedim ama hep iyi çizerdim :) Öğrendiğim her konu hakkında çooook ama çoook konuşurdum. Biraz da meslek icabı daldan dala bir çok konuda işin uzmanları ile tanışma hatta çalışma imkanı da bulurdum. Böylece çenem de bol bol düşecek fırsat yakalardı… Yine de aman yazayım da paylaşayım diye bir dürtüm yoktu… Başta annem ve kocam olmak üzere yakın arkadaşlarımın başını ütülemek yetiyordu bana…

Read more…

- Üstünü başını karala yavrum :))

Temmuz 11th, 2009 banu No comments

JinYen ve Christopher isimli iki genç “chalkboardtee.com” ismiyle yeni bir tişört markası yaratmışlar ve internet üzerinden pazarlamaya başlamışlar. Ekipten Christopher, karatahta misali, üzerine tebeşirle kolayca yazılabilen ve sonrasında kolayca silinebilen bir boya yaratabilmek için uzun süre süre çalışmış. Tişörtlerin önünde Chris’in özel formülü ile boyanmış, tebeşir ile karalanabilecek bir desen var. Tişörtlerin üzerinde de tebeşiri koyabileceğiniz birer cep var ve her tişört yanında bir tebeşir ile satışa sunulmuş…

Read more…

- Yemeğinle oyna çocuğum :))

Temmuz 10th, 2009 banu 3 comments

Çocuğumuz bir yandan yemeğiyle oynasın, bir yandan yaratıcılığı gelişsin diye tasarlanmış bu tabak sayesinde biz anneler de bu çocuk niye yemiyor diye kendimizi yemekten kurtulacağız. Karnını doyurmasa da zekasını beslediği için içimiz rahat, gönlümüz ferah olacak :)

Bu komik tabak benim favori markalarımdan “Fred & Friends” ekibinden Jason Amendolara tarafından tasarlanmış… “Fred & Friends”in tüm kataloğu insanı gülümseten ürünler ile dolu… Katalogdan benim çocuklar - ve ruhu çocuk kalanlar - için diğer seçimlerim aşağıda…

Read more…

Oslo

Temmuz 8th, 2009 banu 8 comments

Gece yarısında kalkıp bu kadar kuduran çocuk yol boyu uyur, biz de dinleniriz diye düşünüyorduk demiştim… Evden çıkarken aman uyanmasın diye pijamalarını bile çıkartmadım. Cenk ile aramızdaki koltuk da boştu. Uçağa binince Mira’yı ortaya yatırır, biz de kestiririz diye pek hayal kurduk ama tabi ki yine evdeki hesap çarşıya uymadı… Bizim ki tam uçağa binerken cin kesildi ve yol boyunca şaklabanlık yapmaya devam etti. Çareyi Cenk ile dönüşümlü uyuklamakta bulduk. Ama pili bitik tek bir ebeveyn Mira’yı kesmedi… Öndeki teyzenin saçını çekti… Arkadaki 3 - 4 yaşlarındaki İspanyol abla ve abi ile “aba ceee”, “abiii ceee” diyerek koltuk arasından oynadı. Hatta oyuncak alışverişinde bulundu. Koridordan gelip geçen bir abiye “ayı” diye seslendi. “Ayı değil kızım; abi o…” dedikçe ayı demek de inat etti… Sonradan fark ettim çocuğun üzerindeki ayılı tişörtü :D Nihayetinde Münih’e doğru inişe geçtiğimizde memme diye sarıldı ve uyuyakaldı (!) Münih havaalanında, Oslo uçağına binene kadar da uyudu. Oslo uçağına bindiğimizde ise yine cin olup, hopucuk atmaya kaldığı yerden devam etti… O kadar yorgundum ki sonrasını hayal meyal hatırlıyorum. Resmen gözü açık uyuduk. Mira ise performansının doruğundaydı. Bir kere ben, bir kere de Cenk kendisini oturduğu koltuğun sırt kısmının tepesine kadar tırmanmış, arkada oturanlara animasyon yaparken yakaladık. Uçak Oslo’ya inişe geçerken Mira yeniden uyudu (!)

Read more…