Archive

Archive for the ‘günce’ Category

Ada’m Yarım Yaşında >>> anne-log.com

Ekim 4th, 2011 banu Comments off
Categories: ilkler Tags:

Son Kaşık… anne-log.com

Eylül 29th, 2011 banu Comments off

Sanırım bir süre buraya da yeni yazıların linklerini vermeye devam etmek gerekiyor. Bu blogu yeni adresine tam taşıdım sayılmaz, çalışmam bir yandan devam da ediyor. Tüm dosyalar yerini aldığında artık burası orası ayrımı da kalakacak… Sizi de artık böyle alalım lütfen :)

Categories: ilkler Tags:

Mira’nın Bahçesi’nden Anasının Çöplüğüne…

Eylül 22nd, 2011 banu Comments off

Mira 6 aylıkken; bundan tam 3 sene önce blog tutmaya başlamıştım. Taze bebekle gelen huzur kayıt altına alınır, az biraz okunur, fikir verir, güzel bir anı kalır diye yazdığımı düşünüyordum. Başı olduğu gibi, sonu da olacak bir meşgaleydi. Belki gün gelecek diğer bir yavru için de en baştan tekrarlanacaktı… biraz daha sık yazabileceğimi sanmış ama kendim için yazacağımı hiç varsaymamıştım. Hafife almıştım.

Tamam devam ayrımında durdum düşündüm. Artık; Mira -cık’lığını geride bıraktığı, Sarp ada-m olduğu zamanlar geldiğinde de birşeyler yazmak isteyebileceğimin ayrımındayım. O zaman bu sayfa kapandı, yenisine buyrun, oradan da buraya alalım demek yerine dükkanı hepten taşıyorum. 3 yıl önce kızımla ev yaşantımızı geçirdiğimiz bahçemizden adını alan blogum, resmen kendi çöplüğüme dönüştürülmüştür. Gelmişimle geçmişimle annelik sonrası monologlarımı yazmaya devam edeceğim. Böyle alalım sizi…

Categories: ilkler Tags:

Küçük Kuzum ve Orta Boy Koyunum :)

Haziran 14th, 2011 banu 9 comments

10 gün rötarlı olarak Ankara’ya yeni gelmiş gibi yapıyoruz. Büyükleri yeni görebildik. Bavullar yeni yeni boşaldı. Çamaşır makinası fazlaca mesai yaptı - sonunda bozuldu rahatladı. Tabii ben rahatlayamadım. Ortalık bir türlü toplanamadı. Evin halinden utandığımdan arkadaşlarımızı ekmeye devam ettim. Hatta evin dağınık ruhu bana geçti - sürekli bir şeyleri - bu şeyler arasında çocuklar da var - bir yerlerde unuttuğum paranoyasına kapılıyorum. Tekrar bir yerleşebilsem, normale döneceğim. (inşallah…)

Tabii benden önce hızlı normaleşen bazı şeyler var. Sarp Ada doğum kilosunu hemen hemen ikiye katladı. Mira daha jetlag bile atlatmadan Türkçe anlayan okulu Binbirçiçek’e mutlu mesut geri döndü. Ama asıl önemlisi ve kayıt altına alınması gerekeni; Mira’nın büyümekten ve büyük olmaktan memnun olmaya başlaması oldu :) İkinci bebeğini bekleyen ve yeni doğurmuş arkadaşlara selam olsun; merak etmeyin su yolunu buluyor diyeceğim. Bu zamana kadar bir çok yaşıtının aksine, büyüdün - büyümen lazım gerekçelerini yok almayayım, ben bebeğim, küçük olmaktan mutluyum, daha küçük kalmak istiyorum diye savuşturmayı başaran kızım için çok büyük bir adım bu… 0-3 yaş ayrımının yapılmasında varmış bir keramet… gördüm, anladım.

Ada’nın doğumundan beri, elimden gelebildiğince sen abla oldun artık, büyüdün dememeye özen gösteriyordum. Zaten annem, kayınvalidem, görümcem, kardeşim, komşum, kapıcım, sütçüm hatta marketteki teyze, yoldaki amca bile iyi niyetle ister istemez ne güzel bir abla olmuşsun sen artık uslu durursun, kardeşini seversin, annene yardım edersin diyor, Mira da inadına içine Chuky kaçmış gibi davranıyordu. Çenemi yorup niye dinlemiyor beni diye stres olacağıma eksik kalmam iyi olacaktı.

Read more…

Döndük

Haziran 1st, 2011 banu 13 comments

Yıllar yıllar önce, “çok şansızımdır, hep aklımda bir backup plan ile dolaşmak zorunda hissediyorum kendimi” diye hayıflandığım bir müşterim başıma gelen abuk durumlara karşı tüm bakış açımı değiştirmişti… “Evet, olağanüstü şeyler yaşıyorsun ama bunların üstesinden gelmeyi de her seferinde başarıyorsun, ben buna şansızlık değil şans derim” demişti. Yaşadıkça ben de ikna oldum dediklerine… Yola çıkmadan 4 saat önce Mira’nın püskürerek kusması, günü jöle kıvamında geçirmesi, havaalanı uyuyakalması, Baha ve Özge’ye veda bile edememesi ile yine öylesi ŞANSLI başlayan bir yolculuk sonrası sağsağlim vardık memlekete… Bir araya gelebildik en nihayetinde…

Read more…

Mor benim en sevdiğim renk…

Mayıs 16th, 2011 banu 9 comments

Mira’ya burada kaldığımız süre için kurguladığımız tüm senaryolar, havaların bir gün iyi, ertesi gün fırtınalı olması sebebi ile elimizde patladı. Geçen seneki hava durumundan yola çıkıp, bavula yazlık kıyafetleri - babetleri - mayoları, Mira’nın aklına da sabahtan sen işine (okula) ben işime gideriz öğleden sonra da yüzeriz fikrini doldurmuştuk. Bebet ve askılılar konusunda fırtınalar bile durduramadı Mira’yı… 3 - 5 giyersin - giymem krizi, hatta Çiğdem’in Türkiye’den yetiştirdiği kilotlu çorap ve askılı fanila desteklerine rağmen ikna olmadı. Biz yağmurluk giyerken, o 3 aydır askılı elbise ve şıpıdık terlikle geziyor… Ancak mahallenin havuzu bir türlü açılamayınca, üstelik kasabadaki havuzda yıllık bakıma girince bir yüzmeye götüremedim çocuğu…

Cumartesi günkü fırtınadan sonra, Pazar azıcık açan güneş ile mahallenin havuzu da faaliyete geçmiş. Biz marketteyken akşam üstü kardeşim telefon ile haber verdi. Eve döndük; Ada kuzumun ihtiyaçları giderildi… Mayoları giydik koşarak havuza gittik. Saat 4 buçuktu. Suyun serinliğine ve en son 10 ay önce denize / havuza girmiş olmasına rağmen neredeyse balıklama dalacaktı. Saat 6yı geçiyordu zor ikna ettim çıkmaya… Bana serin geldi ya eve yürürken tutamadım kendimi, akıl vermeye başladım…

Read more…

Ada’m 40 günlük

Mayıs 12th, 2011 banu 4 comments

Ada’m tam 40 günlük oldu. ve nihayet göbeği de düştü. - evet evet göbeği tam 40 günlükken düştü. - Kırkının dolması şerefine ablasının okulu ile birlikte bir halk sağlığı merkezini gezmeye gittik - diş bakımı konusunda bir sunum dinledi :P Akşam da çitileye çitileye tümden yıkayabildim, mis gibi oldu :) Şahsına münhasır bir bebek Ada’m; ilk bebeğim olsaydı belki biraz high need diye adlandırabilirdim kendisini… azıcık hoşuna gitmeyen bir şey bile anında mimiklerinden okunuyor. Zaten sen onu okumazsan, o senin canına okuyor. Slingde ve suda çok sakin, huzurlu… Onun dışında kıpır kıpır; yuvarlanamasa da turtıl gibi kıvrılarak kaçmayı keşfetti. Baktı olacak gibi değil, ablasının sevgi gösterileri altında eziliyor, bir an önce büyüme çabasında… Hamileliğim nasıl göz açıp kapayıncaya kadar geçtiyse, korkarım bu kuşun adam olması da aynı hızla gerçekleşecek.

Onun kırkı uçtu gitti ama lohusa cinleri geldi benim kafama kondu. Ota b*oka hislenip ağlıyorum. Tutamıyorum kendimi… Gerçekten hayattaki tek kaygımın çocuklarımı yetiştirmek olmasını dilerdim. Acele etmeden, kaygılanmadan, sindire sindire yaşanmalı büyüdükleri her an… Yapamıyorum. yapabilecek gibi de değilim. Ona yanıyorum. Read more…

Categories: ilkler Tags:

Kızım kardeşli bir hayata hazırlanırken…

Nisan 25th, 2011 banu 20 comments

Bizi takip edenlerin bildiği üzere; Cenk ve ben kardeş yönünden kalabalık bir aileyiz. Çok şanslıyız Sarp Ada ve Mira’nın muhteşem 2 halası, 1 amcası, 2 dayısı var ve bizim için kardeşlerimizin yeri çok çok özel… Ancak küçük bir çocukken bu konuda aynı tutarlılıkta hissetmediğimi çok net hatırlıyorum.

Çok küçükken, onların atom karınca gibi koşturmalarından, kendi aralarında uydurdukları abuk subuk tekerlemeleri bağıra çağıra 300-500 defa söylemelerinden bunalıp, bahçedeki kiraz ağacının tepesine tünediğimde bile, saniyesinde benim hemen üstümdeki dallara çıkmalarına, üzerine bir de ağacı kırılacak gibi sallamalarına deli olurdum. Ama bahçedeki limon gibi kokan otları ezip anneme yemek hazırlarken (!) yemeğe biraz hareket kazandırmak için içine solucan eklememe yardım etmelerine bayılırdım. İlkokulda, en yakın kız arkadaşlarımın bize gelişinde hiç ama hiç dibimizden ayrılmayışlarına ve bizi iki kelime konuşturmamalarına da sinir olurdum. Ama babamın çocuklar nasıl oyalanır kaygısı duymadan mehtap manzarasına göre planladığı aile tatillerimizi, hiç arkadaşım yokken arkadaşım oldukları için gülümseyerek hatırlayabiliyorum. Hatta tatilde saçıma ördükleri onlarca ipli rasta ve bileklikler ile okula dönüşümde pek havalı oluyordu… Liseye geldiğimde ise, eve gelen arkadaşlarıma bir merhaba bile demeden suratsızca gezelenir durur veya kendilerini görünmez sanıp bilgisayara gömülürlerdi… ben yine uyuz olurdum onlara… Ama o tatillerimizde bikinimi giyip, plajda sadece ve sadece saksı gibi yatmadıysam, bugün dalabiliyorsam, su kayağı yapabiliyorsam, 34 yaşımda bile surf öğrenenmeye başlayabiliyorsam hep onların ön ayak olmaları sayesindedir.

Evet… tek çocuk sahibi olmayı hiçbir zaman düşünmedim. - şanslıyım Cenk de aynı fikirdeydi - Ancak yetişkin gözümdeki kardeşli olmanın değerinin, çocukluğumdaki çelişkili duygularımı hatırlamamı baskılamasına da izin vermedim. Velhasıl, küçük bir çocuk olmak zaten yeteri kadar zorken kardeşli bir çocuk olmak işi daha da zorlaştırabiliyor. Kendim küçük bir çocukken büyük abla olmanın nasıl ağır geldiğini unutmadım. Hatırlıyorum; sık sık Annneeah, babaaah bunlar benim sözümü hiç dinlemiyor diye yırtınıyordum… Hiç bir zaman kardeşlerim kadar kuduramıyordum, ablaydım, ağırbaşlı olmalıydım - hayatım boyunca hiç sarhoş olmamış, hiç ipleri koparmamış olmamın kaynağı da belki bu olabilir :)

Read more…