Geçen sene Mira’nın ilk yaşını kutlamaya hazırlanırken yıllar sonra bakıp “bunu benim için yapmışlar” diyebileceği bir hediye vermek istemiştik. İlk yaş için ben tığdan bir bebek örmüştüm. İkinci yaşı için ise Waldorf bebeklerinden esinlenerek bir bez bebek yapmayı istedim. Ben işimi garantiye almak için hazır bir kalıp bulur muyum diye ümitsizce aranırken, neyseki annem olaya el attı. Gerçi yapılış aşamasında gördük ki kalıp hazır olsa da göründüğü kadar kolay değilmiş… Anneanne Fazilet ve arkadaşı Serap, bir derken iki derken tam üç tane bebek yaptılar Mira’ya…
Aslında diğer iki bebek başkaları için yapılmıştı ama annem bize göstermek için getirdiğinde Mira’nın son zamanlardaki “annesi, babası, yavrusu” kutsal üçleme takıntısından nasiplerini aldılar. “bakk annesi gelmiş, yasassın” “aah babasını çok özlemissti, o da gelmis yaasasın” deyince kıyamadık. Read more…
Mira öyle kendi kendine mırıldanan bir bebek hiç olmadı. Konuşma konusunda hep pek temkinliydi. Ben bir yaş dolaylarında bayağı bayağı konuşmaya başladığım için bana çekmediği konusunda ailecek hem fikirdik… Üstüne ben neredeyse 1,5 yaşımda, Mira ise 11 aylık yürüdüğü için annem “sen ne kadar dilliysen, bu da o kadar pilli” deyip duruyordu… ki bu iki yaş tüm ezberleri bozdu.
Geçen hafta, Mira’cım ilk defa bana “annnneee Seni çook Seviyoom çok…” dedi. Neye uğradığımı saşırdım. içime sokuverecektim. O sırada araba kullanıyor olmasam, sokardım ya
Haftalar önce, kahvaltı hazırlıkları ile uğraşan Cenk’e “öpmeee… sucuk kokuyorsun sen…” dediği için Cenk “aman kızıma kokmayayım” diye bir paranoya geliştirmişti… Durumla pek dalga geçiyordum ki geçen hafta bana sarıldı ve “züafa gibi kokuyosun sen anne…” dedi. Aha dedim gülme komşuna olursun böyle maskara… Bu arada Cenk’e “çok güzel kokuyooon… seenn ne kokuyon?” dediği için Cenk’in psikolojisi düzeldi. Ama bana arada sarılıp “züafaaa” dedikçe, benim ki “aaa canım nasıl kokuyorum ben şimdi” şeklinde biraz bozuldu… hani boyumun posumun da zürafa ile uzaktan yakından alakası yok ya…