Madrid

Mayıs 26th, 2009 banu Leave a comment Go to comments

Araya bir Eskişehir, bir de Antalya girdi. Bunlar Mira’sız olunca anlatacak fazla bir şeyim yoktu. Sabahın köründe o uyanmadan gittim, gecesine döndüm uyuyordu… Yanıbaşımda oturmalarına rağmen babam için hiç yardımcı olamıyorum. Annem çok yoruluyor… Bu arada kardeşim Baha ve eşi Özge Amerika’dan destek kuvvet geldiler… Ben daha ne olduğunu anlamadan 2 haftacık kalıp, geçen Cuma da geri döndüler. O günlerin kısa bir özetini geçerim bir ara… Ama önce ruhuma iyi gelen, sözde iş gezimize kaldığım yerden devam edeyim. Bir ay oluyor gidip geleli… Yine de yazayım… Hem Mira’nın bilinçli olarak en çok eğlendiği gezi olması dolayısıyla burada yer alması şart… Hem de Evora’yı bu kadar anlattıktan sonra Madrid’te de haksızlık olmasın…

Mira’cım henüz içimde 3 aylık bir mercimek iken Cenk ile iki günlüğüne gelmiştik Madrid’te… Ama koskaca bir öğlenden sonrasını ve geceyi bulantı ve baş dönmesi ile uyuyarak geçirmiştim. Oysa hamileliğim boyunca pek rahattım. Son güne kadar çalışmış, bir sürü seyahat ve kongre sığdırmıştım. Dönüp dönüp Madrid’e yazık oldu demiştim. Bir gün mercimekle gelmeyi dilemiştim.

Planımıza göre Lisbon’dan Madrid’e yataklı tren ile geçecektik… Böylece ben Evora ve Madrid’teki çalışma saatlerimi kaybetmemiş olacaktım. Hem de uçaktan daha uygun bir ücrete seyahat edecek ve bir gece daha az otel parası verecektik. Evora’dan Lisbon’a da banliyö treni ile geçip, istasyon değiştirmeden bizi Madrid’e götürecek yataklı trende yerimizi alacaktık… Kusursuz plan ama bir yere kadar tabi ki… Yataklı tren biletlerimizi son günlere bırakmamak için Türkiye’deyken İspanyol Demiryolları - Renfe‘nin web sitesinden aldım. Ancak bilet alma işlemini gecenin bir yarısı yapınca işe şeytan karıştı… parasını ödedim ama biletleri basamadım. Türkiye’den Renfe’yi aradığımda çok yardımcı olmalarına rağmen aynı yardımı Portekizlilerden almayınca gereksiz yere uğraştık. Trene binene kadar çok gerildim. Neyse eşyalarımızı trene yerleştirdik, kalkış saati olan 22:30′a kadar peronda oyalandık. Trenin hareketi ile Mira’cım ile koyun koyuna yatağımıza yerleştik. Burun buruna uyuduk. Üst katta yatmak durumunda olan babayı pek bir kıskandırdık. Sabah 7:30 gibi koklaşa koklaşa kalktık. Restaurant vagonunda kahvaltımızı ettik. Sabah 9:00′da Madrid’teydik.

. .

Madrid Charmardin istasyonundan otele gitmek için metroyu kullandık. Zaten sonra ki günler de Madrid metrosunun altını üstüne getirdik desek yeridir. Otelimiz eskice ama odasında tencereden tavaya, fincandan şarap bardağına, buzdolabından bulaşık makinasına kadar eksiksiz bir mutfağının olması… salon ve yatak odası olmak üzere iki ayrı odadan oluşması… veee gecelik oda fiyatının 69.-EUR olması ile fiyat kalite değerlendirmesinde tam not aldı. Resepsiyonda bana bırakılan bir not ile toplantımızın ertelendiğini öğrendim. Gün bize kaldı. Önceki gelişimizdeki tüm vaktimizi Madrid’in en önemli üç müzesi olan Museo del Prado, Museo Thyssen-Bornemisza ve Museo Nacional Centro de Arte Reina Sofia‘ya ayırmıştık… Bu sefer birlikte olan zamanlarımızda sadece Mira’ya göre program yapmak istedik.

Hava da muhteşem olunca soluğu şehrin tam merkezindeki Retiro Parkında (Parque del Buen Retiro) aldık. Parkın içinde yer alan büyük havuzun etrafında yürüdük. Sandviçlerimizi aldıp serildik Kral 12. Alfonso Anıtının yanındaki çimlik alana… Mira’cım bizimle oturmak yerine çoğunlukla yakınımızdaki bir genç grubuna takıldı. Ben üç beş kere gidip geri getirsem de, bıraktığım anda geri dönüp tekrar onların kucaklarına attı kendini… Ben de sonunda saldım çayıra… Eline kuru kayısısını ve sandviçini aldı, abi ve ablaların yanında yedi, bizim özgür ruhlu cadı… Mira’ya bakmaya gönüllü bir iki genç topluluğu daha çıktı ama bizim ki döndü dolaştı ilk gruptan ayrılamadı. Kalkarken; Cenk, sonraki günlerde bensiz nasıl vakit geçireceklerine de karar vermişti. Her gün aynı yerde çimlerde yatacaklarmış. Burada nasıl olsa Mira’ya bakmaya gönüllü “genç ve güzel” biri hemen bulunurmuş :D Mini pikniğimizden sonra Mira kuşları kovaladı… Zaten bu seyahatin sonunda Madrid’te “kkuuuu” diye kovalanmamış bir kuş kalmadı :)

Parkın merkezinde yer alan anıtı belki Turist Ömer Boğa Güreşçisi filminden hatırlayabilirsiniz, bize öyle oldu da :D - Mira’nın Rocky Balboa edasıyla bu anıtın merdivenlerine yaklaşması, tırmanması ve tırmanışı tamamladıktan sonra çingeneler tarafından gelen alkışları kabulü pek komikti… Havuzun çevresinde yürümeye devam ederken Mira’cım, bu sefer de yanımızdan geçen devasa polis atlarının peşine takıldı… Çıkışa yaklaşırken, atları yakaladık. Mira 2 metreden uzun bu atlardan hiç korkmadı ama sanırım biz biraz tedirgin olduk. Ne de olsa, 1.90 olmasına rağmen Cenk bile küçücük kalıyordu yanlarında… Pusetinden indirmeden uzaktan bak dedik… Ama Mira atlara mırıl mırıl o kadar çok konuştu ki sonunda atlardan birisi eğilip bizim kızın elini öptü :) Zorla ayırdık atlardan… Madrid’in İstiklal caddesi olarak adlandırabileceğimiz Puerta del Sol’e geçtik. Burada fazla oyalanmadan birlikte çalıştığım hocalar ile buluştuk. Hafif bir akşam yemeği ardından otelimize döndük.

İkinci gün benim işim öğlene doğru bitince, akşam programına kadar 6 saatlik bir boşluğumuz oldu. Biz de bu boşluğu Avrupa’nın en büyük parklarından biri olan Casa de Campo içerisindeki Madrid Hayvanat Bahçesi’nde değerlendirdik. Yolda geçen zamanımızı çıkartınca net 5 saat geçirdik hayvanat bahçesinde ama yetmedi :( Mira’cım burada o kadar mutluydu ki… Her gördüğü hayvana ayrı bir tezahürat yaptı. Biz de bir gün önceki at sevme maceramızı da göz önüne alarak kızımızın büyünce veteriner olmak isteyeceğine kanaat getirdik. Hayvanat bahçesini daha detaylı yazmak geliyor içimden ama bir sonraki yazıya saklayım hevesimi… Yoksa bu yazıyı hiç bitiremeyeceğim.

carmen from banu akman on Vimeo.

Sonraki iki gün ben çalışırken, Cenk ve Mira kendilerini Madrid sokaklarına attılar. Mira’nın temposuna uyarak tüm şehri adım adım gezdiler. Gezilerinin en can alıcı noktaları çoğu zaman çocuk parkları ve sokak müzisyenleri oldu. Mira’cım hemen her köşebaşındaki çocuk parkında tam anlamıyla “kirlenmek güzeldir” sloganına yakışır bir şekilde oynadı… Öyle ki akşam odaya gittiğimizde kendisini çitileyerek yıkayıp ancak temizleyebildik.

Madrid bugüne kadar gördüğüm çocuklar ile gezilebilecek en güzel şehirlerden biri… Zira İspanyollar da çocuklarını heryere götürüyorlar. Şehir özellikle biraz daha büyük çocuklar ile yapılabilecek sayısız aktivite sunuyor. Biz bir çoğunu benim programın dolayısıyla veya Mira’nın çok küçük olması sebebi ile atladık. Ancak bir daha yolumuz düşerse mutlaka teleferiğe binmeye, Avrupa’nın en büyük eğlence parklarından biri olan The Parque de Atracciones‘a gitmeye, Madrid Hayvanat Bahçesi‘nin akvaryum bölümünü gezmeye ve yunus gösterilerini izlemeye karar verdik.

Yemek konusuna gelince… Mira için seçeneklerde hiç zorlanmadık. Sadece gittiğimiz çoğu yerde ingilizce menü olmayınca balık (pez), yeşil (verde) gibi bir kaç anahtar kelime bizim için hayat kurtarıcı oldu. Sebzeli balıklı İspanyol pilavı; Paella… Patatesli omlet yani Tortilla Espanola… ve özellikle de deniz mahsüllü İspanyol mezeleri (Tapas) Mira’cımın favorileri idi… Hepi topu 6 dişi ile yemediği nane kalmadı…


bunlara da göz atabilirsiniz…

  1. Mayıs 27th, 2009 at 00:20 | #1

    Cok zevkli bir gezi olmusa benziyor :) En cok Mira adina sevindim :) Ispanya bizim de gormek istedigimiz ulkeler listeside ammaa bakalim kismet olur mu, olursa ne zamana? :)) Otel adini not edeyim yine de ;))

  2. Mayıs 27th, 2009 at 01:54 | #2

    Yazınızı zevkle okudum.Mira’cım ne güzel herşeye ayak uyduruyo..Aileler çoğunlukla çocuklarını götürmezler.Ama siz ne güzel her yere götürüyorsunuz.Her şeyi yerinde yaşayarak,tadarak öğreniyor.

    Size bol eğlenceli,renkli geziler dileriz…Sevgiler

  3. Mayıs 27th, 2009 at 08:56 | #3

    Çok güzel, yazıyı da zevkle okudum, fotoğraflara da zevkle baktım. Ancak iki şey kafama takıldı :
    1. Mira’nın gündüz uykularında ne yapıyorsunuz? Biz haftasonları dışarda biraz fazla vakit geçirip uyku saatini geçirsek zıvanadan çıkan minikle baş etmesi bir hayli zor oluyor.
    2. Eşin baya uzunmuş (maşallah diyelim :) ) sen de uzun duruyorsun, Mira’nın boyu şuanda kaç cm merak ettim? (eşim ve ben de uzunuz, Erdem’de uzun o yüzden ve bu uzunluk biraz gözümü korkutuyor benim)

  4. Mayıs 27th, 2009 at 12:16 | #4

    Esra, oteli gerçekten tavsiye ederim. Bu arada İspanya’da pansiyon tarzı isletmeleri “hostal” diye adlandırıyorlar. Bunlara hostel demek hem mümkün hem değil… Biz bir önceki seyahatimizde harika bir hostalda karmıştık. Hem de 2 kişilik odası 35.-EUR idi. Bu sefer müşterilerim ile birlikte olunca onlara hostaldan yer ayıracağım açıklamasını yapamadım :)

    Durunun annesi… böyle gider inşallah diyorum. neden korkarsan başına o geliyor? o yüzden hep olumlu planlar üzerine çalışıyorum.

  5. Mayıs 27th, 2009 at 12:36 | #5

    Banu cok eglenmise ve Mira’ya da güzel vakit gecirtmise benziyorsunuz. Biz esimin aman ne yapar1z korkusundan 19 may1s1 evde gecirdik. b1rak yurtd1s1n1 yurticinde bile ev d1s1nda konaklamak yok .Bravo diyorum sadece .

  6. Mayıs 27th, 2009 at 13:04 | #6

    Naile’cim…

    Öncelikle Mira genel miraç olarak rahat bir çocuk. Bir de yolda, gürültüde, aydınlıkta, yatakta, pusette, kucakta kısaca her yerde uyumayı öğrendi. Tabi ki seyahatte aynı düzeni tam anlamıyla koruyamıyorsun. Ama yine de biraz dikkat ediyoruz.

    Mira evde saat 1 gibi uyuyor. Biz de dışarıdayken 1 gibi özellikle daha sakin bir yerde olmaya çalışıyoruz - müze, park veya kafede sakin bir köşe gibi…

    Evde öğle uykusu öncesi emzirmiyorum. Ama çoğunlukla dışarıdayken emziriyorum. Ortamdan iyice uzaklaşıyor, sakinleşiyor. Arabasında uyuması kolaylaşıyor. Bazen de memeye yapışıp orada uyumak istiyor. Ben de sakin bir yerde olursak bundan stres olmuyorum.

    Evde günde 2 saatlik tek bir uyku uyuyor. Dışarıdayken ise pusetinde 1 saat kadar uyuyor. Belki bir akşam üzeri 15 dakika daha şekerleme yapıyor. Biz de bu sırada mümkün olursa bulunduğumuz noktadan fazla ayrılmamaya çalışıyoruz. Yemek yiyoruz, günün planını yapıyoruz. Sessizce müze, park dolaşıyoruz.

    Olur da haftasonu falan alışverişe çıkma gibi bir hata yaparsak… Uyku saatlerinde yine bir kahve molası veriyoruz veya o 1 saati arabada geçirmek üzere bir program yapıyoruz. 1 saat uyutmayı başaramaz isem akşam huysuz olabileceğine ve çok daha erken yatmak isteyebileceğine göre yeniden programlanıyorum. Eğer akşamki eşref saatini de atlarsam vay halimize diyorum… Ama hakkettik diyor, fazla kendimi üzmüyorum :)

    Boy konusunda… Cenk uzunca ama ben uzun sayılmam… Kocamla aramızda 30cm ve 60 kilo fark var :D ben de Mira’nın fazla uzun boylu olacağı konusunda biraz endişelenmiştim. - şimdi endişelenmiyorum - Doğduğunda 54cmlik kocaman bir bebekti ve daha ilk ayın sonunda 3 aylık gibi gözüküyordu. 8. aya kadar bu dev bebek olma durumu devam etti. Ancak ondan sonra 3 ay uzamadı. Bu sefer de niye uzamıyor durumuna taktım. bir kaç santim daha uzadı. Geçen ay 78cm ve 10,3 kilo idi. %50 - %75 lik bir gelişim gösteriyor. Normal yani :) Öte yandan 2 yaşına kadar olan gelişim aslında ileriki boy durumu hakkında kesin bir sonuç göstermiyormuş.

    Sevgiler,

  7. Mayıs 27th, 2009 at 13:23 | #7

    Ne kadar uzun, ayrıntılı yazmışsın, teşekkür ederim. Demekki biraz mizaç biraz da alıştırmaya bağlı. Erdem gün içinde 2 sefer uyuyor. Biri öğleden önceye biri de ikindiye denk geliyor. Boyu baya uzun doğmuş Mira ama şu an için gayet normal(bizimki -maşallah- 86 cm.di 1 ay önce). Eşim 1.84, ben 1.74 üm. Ümidim büyüyünce 1.90 ın üzerine çıkmaması, babasına benzese yeter. 2 yaşından sonra bakalım bizimki nasıl ilerleyecek.

    Sevgiler..

  8. Mayıs 29th, 2009 at 21:19 | #8

    miracım ne güzel gezmiş gene öpüyorum tatlı yanaklarından..
    sevgiler :)

  9. Haziran 1st, 2009 at 15:44 | #9

    pamuk kız mira,ne kadar tatlı çıkmış gene (alınmayın bakıyım sizde güzel çıkmışınız),artık dünya vatandaşı oldu zaten,yakında sor mira ya anlatsın sana durumuna geliceksiniz ,nerye gidilir ,ne yenilir vs… eee anne böyle olunca başka türlü birşey beklenmezdi zaten ,öpüyorum sizi,muck

  10. Haziran 2nd, 2009 at 13:15 | #10

    Merhabalar,
    Bir süredir sizi blogumdaki “severek takip ettiklerim” bölümüne ekledim ve zevkle okuyorum, ama yorum yazmaya ilk kez fırsat buldum.

    Gördüğüm kadarıyla bizimkine benzer zevkleriniz ve hayat tarzınız var. Sizin bir fazlanız Miracığınız. Bizimki de yolda, 1 ay sonra aramızda olacak.
    Mira’cıkla yaptığınız geziler çok hoşuma gidiyor. ” Ay şekerim çocuk olunca hiçbir yere gidilmiyo, son zamanlarınızı değerlendirin” diyenlere inat. Ben ve eşim de bunlara hiç inanmayıp planlar yapıyoruz kızımız Deniz’le gezmek için. Umarıım o da Mira gibi iyi huylu uyumlu bir kız olur da yüzümüzü kara çıkarmaz :)

    Sevgiler

  11. Yeşim Baran
    Haziran 3rd, 2009 at 15:54 | #11

    “prenses diyoruz kendisine” olayına bayıldım banucum. mira çok tatlı.
    ahmet abi nasıl? lütfen annene ve babana selam ve sevgilerimi ilet.

  1. No trackbacks yet.