Home > gezi notları, gezmelik > Madrid Hayvanat Bahçesi vs. AOÇ

Madrid Hayvanat Bahçesi vs. AOÇ

Haziran 8th, 2009 banu Leave a comment Go to comments

Bir kaç hafta önce Mira’nın kız arkadaşları ile AOÇ Hayvanat Bahçesi‘nde buluşmuştuk. Teknik sorunlarım nedeni ile pek fotoğraf çekememiştim. Fotoğraf olmayınca yazı da koyamadım. Kızlar açısından çok güzel bir gündü. Selin, Zeynep ve Ada‘nın bloglarına bakarsanız günün detaylarını görürsünüz. Çocuklar için şu an heryer, herşey yeni, farklı, keşfe açık… çok eğlendiler. Ama biz anneler aramızda dillendirmesek de kentimizin hayvanat bahçesinin durumuna çok üzüldük. Çok kısa bir süre önce medeni standartlarda bir hayvanat bahçesini görmüş olmam ise içimin çok daha fazla acımasına neden oldu.

AOÇ Hayvanat Bahçesi’nin temelleri modern bir anlayışla 1933 yılında atılmaya başlanmış ve 1940 yılında halka açılmış. Bugün 32 hektarlık bir alan üzerinde 199 türden 2500 hayvana evsahipliği yapıyor. Ancak zamanının modern hayvanat bahçesi geçen yıllarda ne yazık ki fena halde yıpranmış. Zamanında yapılacak basit yatırımlar ile bizim hayvanat bahçemizin de Madrid’teki gibi bir yer olabileceğini düşünmeden edemiyor insan… Okuduğum haberlere göre AOÇ Hayvanat Bahçesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmiş. Ankara Hayvanat Bahçesi Atatürk Orman Çiftliği`ndeki Çimento Fabrikasının bulunduğu verimsiz tarım alanına taşınacakmış. Yeni hayvanat bahçesi dünyanın en büyük ve en modern hayvanat bahçelerinden biri olacakmış. Hepimiz için hayırlısı olsun diyelim…

Madrid Hayvanat Bahçesi (Zoo Aquarium de Madrid) ise 1972 yılında inşa edilmiş. Casa de Campo parkı içerisinde 20 hektarlık bir alana kurulu - Ankara Hayvanat bahçesine göre yüzölçümü olarak %50 daha küçük… Burası dünyanın en güzel veya en büyük hayvanat bahçelerinden bir değilmiş ama bizim için en unutulmazı oldu. Mira’nın ilk defa bilinçli olarak eğlendiği ve çoook mutlu olduğu bir mekan olarak bizim kişisel kayıtlarımızda yerini aldı. (Bu arada dünyanın en iyi hayvanat bahçeleri için bu linki takip edebilirsiniz.)

Madrid Hayvanat Bahçesi 5 kıtadan 500 farklı türden 6000 hayvana ev sahipliği yapıyor. Burada hayvanlar kafes içerisinde tutulmuyor. Çoğunlukla doğal ortam benzeri mekanlar yaratılmış. Biz de aramızda teller olmadan yaratılmış güvenli bir mesafeden onları rahatsız etmeden izleyebiliyoruz. AOÇ hayvanat bahçesine her gidişimde kafesler ardındaki hayvancıklar pek hüzünlü gelirler. Madrid’teki hayvanlar ise tersine mutlu ve huzurlu göründüler gözümüze…

Hayvanat Bahçesinin içerisinde bir çok fast food köşesi ve bir de restoran var. Restoran tek olunca fazlasıyla kalabalık ve karmaşık ancak servis hızı ve yemeklerin kalitesini orta üstü olarak değerlendirebiliriz. En azından çocuklara uygun yiyecek bir çok şey bulunabiliyor. Vakit kısıtlamamız nedeni ile bizim göremediğimiz yerler arasında 200 çeşit deniz canlısının yaşadığı bir akvaryum ve yunusların gösteri yaptığı bir merkez var… Bir de 3 - 14 yaş arası çocuklar ve aileleri için “filler ile tanışma” “yunuslar ile yakınlaşma” gibi harika workshoplar ve eğitici turlar düzenleniyor. Bunların arasında 8 - 14 yaş çocuklar için “köpek balıkları ile uyuma” diye bir aktivite var ki ben buna bayıldım. Çocuklarınızı akşam 20:30′da akvaryum bölümüne uyku tulumları ile bırakıyorsunuz. Burada öğretmenler ile akşam yemeklerini yiyorlar, oyunlar oynuyorlar, hikayeler dinliyorlar, köpek balıklarının yanında uyku tulumlarında uyuyorlar. Sabah kahvaltısı sonrası saat 10:00′da çocuğunuzu alıyorsunuz. Çocuklar için unutulmaz bir anı olacaktır.

Madrid Hayvanat Bahçesindeki bölümler arasında bizim için en etkileyicilerinden biri “La Granja” adı verilen çiftlik alanı oldu. Çocuklar, burada, çiftliklerde görebilecekleri keçi, koyun, domuz, at, eşek, tavuk, kaz, tavşan gibi hayvanları bir çiftlik ortamında izleyebiliyor, sevebiliyor hatta besleyebiliyor. Şehir çocukları için nasıl bulunmaz bir fırsat olduğunu tahmin edebilirsiniz. Ankara Hayvanat Bahçesi için de çok güzel bir örnek olabileceğini düşünerek kendilerine mail attım. Belki birilerinin aklına yatar… Mira bu çiftlikte, babasının da yardımı ile, eli ile bir oğlak besledi. Sonrasında bir süre kendi yemeklerini de benim elime koyup, ellerini kullanmadan keçinin onun elini yaladığı gibi yemeye çalıştı. Ama baktı olmuyor (neyse ki…) vazgeçti. Yine de bir süre daha “keçi nasıl yedi Mira’cım” dediğinizde avucunu yalamaya devam etti (!)

Beslenme deyince… Parkın çeşitli köşelerine şu yanda gördüğünüz otomatlardan yerleştirilmiş. Üzerlerinde parktaki hayvanların sağlıkları için özel bir diyete göre beslendikleri, hayvanları beslemekten hoşlanıyorsak sadece bu özel hazırlanmış yiyecekten verebileceğimiz yazıyor. 50 cent karşılığında bu yiyecekten alabiliyorsunuz. İşte biz de çiftlik alanındaki keçileri bu yemler ile besledik.

Hayvanat bahçesi içerisinde dolaşmak için, istenirse, 2 veya 4 kişilik elektrikli araçlar ve çocuklar için araba şeklinde gezinti araçları kiralanabiliyor. Mini bir tren ile turlar düzenleniyor - bunun için de ekstra bir bilet almak gerekiyor. Hayvanat bahçesi içerisinde yer alan küçük bir su kanalında da günde 4 sefer tekne turları yapılıyor. Ben de Cenk’in homur homur homurdanmasını dinlemeden tekneye bilet aldım. Tekneye binerken yanlarında geçeceğimiz hayvanlara atabilmemiz için elimize taze doğramış elma, havuç vs. verdiler. Maymunlar, kangurular, yaban domuzlarının yanından geçerek yavaş bir tur attık kanalda… Mira attıklarımızı yakalayan maymunlar ile birlikte bağırdı. Havuçları yakalayamayan kangurulara ise parmağı ile düştükleri yerleri göstererek yardımcı oldu.

Mira’cımın o parmağı tüm gezimiz boyunca havada kaldı. Bize neyi nasıl göstereceğini şaşırdı. Özellikle resimlerden oyuncaklardan tanıdığı hayvanları canlı olarak gördüğündeki heyacanını anlatabilecek kelime bulamıyorum. Mira’cımın hayvanlara hiç sesini yükseltmeden, sanki ürkütmekten korkar gibi, mırıl mırıl yaptığı çağrıları hiç karşılıksız kalmadı. Sanki gizli bir sinyal vererek hayvanları kendine doğru çekti. Hatta ayılardan biri sadece yaklaşmakla kalmadı, ayağa kalkarak el de salladı. Mira’cım da daha biz bir şey demeden ayıya el salladı… Bizim için unutulmaz bir günde, unutulmaz bir andı…


bunlara da göz atabilirsiniz…

  1. Haziran 9th, 2009 at 15:00 | #1

    Banu bir önceki yazına yorum bırakamadım, yeni makinan çok güzelmiş hayırlı olsun, güle güle kullan. Miracık çok pozitif enerjili bir çocuk, ben bile fotoğraf karelerinden bunu alıyorsam canlı canlı görünce hayvanlar Mira’nın çekimine karşı koyamamışlar belli :) Ya bir de geçen yazında orkidelerinin yanındaki minik objeleri nerden alıyorsunuz? Yurtdışından mı?

    Sevgiler..

  2. Haziran 9th, 2009 at 21:39 | #2

    Naile… teşekkür ederim. Süsleri Ankara’da Euroflora diye bir çiçekçi-süslemeci toptancısından almıştım.

  3. Haziran 9th, 2009 at 23:31 | #3

    ben bursa ve darıca hayvanat bahçeleri için üzülüyordum her gittiğimde…neyseki izmir bu konuda önemli bir adım attı..inşallah sıcaklar çok artmadan gideceğiz yeni hayvanat bahçesine…….öperim

  4. Haziran 10th, 2009 at 00:59 | #4

    Yine harika bir yazı yazmışsınız.AOÇ ‘nin hali gerçekten çok üzücü.Özellikle Madrid’deki hayvanat bahçesinden sonra daha da üzüldüm.Böyle bir yer aslında azıcık daha bakımla ne hale gelebilir.Yabancıların elinde olsa neler yaparlardı.Çocuklar için de harika bir yer aslında hayvanat bahçeleri…

    Çektiğiniz resimler de çok güzel,Mira’cık daha da güzel:)

  5. Haziran 11th, 2009 at 15:00 | #5

    kendin yunusla yüzüp, miracıı köpekbalıklarıyla mı uyuttun! vijdansız anne :)
    resimler şahanmış ayrıca.

  1. No trackbacks yet.