Home > gezi notları, gezmelik > Singapur

Singapur

Aralık 1st, 2009 banu Leave a comment Go to comments

Efendim biz 18 - 20 Eylül’de Singapur’daydık… Üzerinden yıl geçmeden bu yazıyı yazmaya başladığım için mutluyum gururluyum…

Avustralya’ya gidiş yolu gözümde büyürken 2 gece Singapur’da kalalım, hem yolu bölelim, hem de gezelim görelim demiştim. Ama 1 ay önce yaptığımız Avustralya vize başvuruları bir türlü sonuçlanmayınca, Singapur ile ilgili hiçbir rezervasyon ve plan yapmadan durdum. Garip bir şekilde bizimle aynı anda başvurularını götürdüğüm annem ve kardeşimin vizeleri hemen çıkmıştı ama bizimkilerden tık yoktu - üstelik onlar ziyaret sebebi olarak; bize eşlik etmek istediklerini belirtmişlerdi… ironik bir durumdu - elçilik derdi ki; “sizin veya bizim yapabileceğimiz bir şey yok, almamanız için bir sebep de yok, Avustralya’dan gelecek onay bekliyoruz, evet gecikti, sonuçta kararı onlar veriyor”… Cenk merak etmememi söylüyordu ama ben olumsuz bi durumda sinirlerim bozulmasın diye otel rezervasyonları dahil hiç bir plan yapmıyordum. Bekleye bekleye uçacağımız güne kadar geldik. Öğleden sonra uçağımız kalkıyor. O sabah elçilikten aradılar vizeleriniz onayladı diye…

Son dakika hazırlık yapmaya alışkınım ama bu hazırlığı yaklaşık 14000 kilometre uzaklığa gitmek üzere yapınca biraz heyacanlı oldu… Singapur ve Avustralya’da birlikte olacağımız ama Singapur Havayolları ile uçtuğu için bizden önce hareket eden arkadaşımız Hayri’yi tam uçağa binmek üzereyken yakaladım. Ben geleceğimiz müjdesini verdim, o da benden aldığı tiyolar ile rezervasyonunu yaptığını söyledi. Otelde görüşmek üzere sözleştik. Otelin adresini bana mesaj attığında anladım ki benim önerdiğim caddeyi yanlış hatırladığı için şehrin tam öteki ucunda bir otel bulmuş :) “Hepi topu 2 gece kalacağız, bir de birbirimiz bulmaya çalışmayalım” dedim. Aynı otele rezervasyonları yaptım. Cenk pasaportları elçilikten alırken, ben Avustralya rezervasyonlarımızı da tamamladım. Hayatımızın en uzak ve en son dakika seyahatine, en hızlı bavul hazırlığımızı yaparak yola çıktık…

Singapur uçağı akşam hareket ettiği için çok ama çok şanslıydık. Şansız olduğumuz nokta; o dönemde  Avustralya uçuşu için en ucuz bilet fiyatını Türk Havayolları ile ortak Avustralya Havayolları Quantas’ın veriyor olması ve Quantas’ın Türkiye’den kucakta bebek fiyatı uygulamıyor olması idi. Kısaca Mira’ya 2 yaşını doldurmadan koltuk ve bilet almak zorunda kaldık. Neyse ki uçuşların toplam maliyeti durumu kurtardı. Yolda hiç ekstra bir performans göstermeye gerek kalmadı. Biz inerken bir çok insan “aaa buradan kim varmış hiç ses çıkmamış” diyordu.
- Aynı şey Singapur Avustralya uçuşu için geçerli olmadı, inşallah onu da anlatacağım -
Uçak akşam olunca…
Biz aman ayağımızın altında dolaşmasın rahat rahat hazırlanalım diye Mira’nın gün içi düzenini hiç değiştirmeyince…
Hazırlık gününün hareketinden Mira da nasiplenip biraz kısa bir öğle uykusu uyuyunca…
Gün boyu kendisine yola çıkacağımızı, uçağa bineceğimizi, uçakta yapacaklarını, uçakta uyuyacağını anlatınca… (bunun artık çok işe yaradığını düşünüyorum - takmıyormuş gibi görünsede her denileni kayda alıyor)
Yol Mira için ve bizim için pek rahat geçti…
Önceden istediğimiz çocuk menüsünü yedi, biraz oyalandı, hemen uyudu ve inene kadar neredeyse deliksiz uyudu. - hatta evde bu kadar deliksiz uyumuyordu :) - tabi duruma biz onun kadar hızlı adapte olamayıp çok uyumadığımız için indiğimizde biz perişan o hepimizden enerjikti tabi…

4 yetişkin 1 bücürün otele ulaşabilmesi için en uygun ulaşım aracını bir maxi taxi - mini van olarak tespit ettik. Yol boyunca birbirimize her yer ne temiz demekten dilimizde tüy bitti. Ama otele yaklaştıkça hemencik alışıverdiğimiz düzenli temiz Singapur havası değişmeye başladı… Küçük küçük dükkanlar, kalabalık insanlar, keskin tütsü kokuları… Öğrendik ki “Little India” (Küçük Hindistan) bölgesindeyiz :) 2 günden daha kısa bir sürede 2 ülke yaşayacağız…

Otele vardık eşyalarımızı yerleştirdik. Önce az biraz Hindistan havası aldık :) Tam da Deepavali Festivali (Işıkların Festivali) zamanıymış. Her yer ışıl ışıl süslenmişti. Her an köşe başından Bollywood dansçıları çıkacakmış gibi his veriyordu. Farkettim ki kalabalıkta birbirimizi kaybetmeyelim diye hiç doğru düzgün fotoğraf çekememişiz.

Havanın kararmaya başlaması ile “Singapore Night Safari Park” Hayvanat Bahçesine doğru yola çıktık. Burası sadece geceleri açılan bir hayvanat bahçesi… Hayvanların %90nın geceleri aktif olması ve Singapur’da gecelerin gündüz saatlerine göre daha serin ve az yağışlı olması faktörleri bir araya gelince böylesi bir alan yaratma fikrini doğurmuş. Night Safari Park akşam 19:30 da açılıyor ve gece 12:00′da kapanıyor. Girişinde çeşitli uzakdoğu mutfaklarından köşeler olan güzel bir self servis restoran, çeşitli fast foodlar ve küçük dükkanlar var… Açılıştan daha erken gelinip çok güzel vakit geçirilebilirmiş. Biz bilmiyorduk… Bilsek kesin daha erken gelirdik. Böylece içeride geçireceğimiz vakitten çalmazdık. Park 40 hektarlık doğal orman bir alana kurulu… İçerisinde de uzun kısa çeşitli yürüyüş parkurları belirlenmiş. Biz anfitiyatrodaki gece sovunu yakalayabilmek için kısa bir yürüyüş yaptık. Şovdan sonra da tüm parkı turlayan safari treni ile dolaştık. Zamanımız olsaydı tren istasyonlarından birinde inip daha derinlere de dalabilirdik.

Dolaşırken duyduğumuz hayvan sesleri insana banttan yayın yapıldığını düşündürüyor. Korku filmlerindeki vahşi orman efektleri gibi… Bunların gerçek olması mümkün değil derken derinlerine doğru gittikçe gerçek olduklarına ikna olduk. Bu arada Türkiye ile saat farkından faydalanılarak ve Mira’nın uyku saati o akşam iyice ileri kaydı. Mira bizimle beraber felekten bir gece geçirdi. Parktan gelen sesler “biri şu anda canlı canlı yeniyor” diye bizim tüylerimizi diken diken ederken, bizim cadı duyduğu sesleri taklit ederek bağırmaya çalışıyordu. Tren turunun sonlarına doğru kucağımda uyuyakaldı. Otelimize dönerken, Singapur ile Little India’nın saat farkına da şahit olduk. Singapur uyurken Küçük Hindistan tam 24 saat ayakta…

Ertesi gün Mira’yı saat farkına yavaş yavaş adapte edelim dedik. Sabah biraz geç kalktık. Kahvaltıyı erken ve uzun bir öğle yemeğine bağladık. Biraz amaçsız yürüdük. Little India’da pazarlık ettik. Sonrasında bir hop-on hop-off otobüse atlayıp non-stop öylesi bir Singapur turu yaptık. Hem biz şöylece bir Singapur görmüş olduk hem de Mira’nın öğle uykusunu otobüste aradan çıkartmış olduk. Akşam üstü Sentosa adasına ancak vardık ve aylak bir gün geçirip buraya daha erken gelmemek ile teknik bir hata yaptığımızı anladık.

Singapur’da geçirilecek tek gününüz varsa bile Sentosa‘ya uzun uzun vakit ayrılmalı imiş. Bu ülkenin nasıl planlı, düzenli, yoktan var olduğunu bu adada anlıyorsunuz. Plajlardan, restoranlara, sinemalardan, gözlem kulelerine, muhteşem otellerden, kelebek parklarına, golf sahalarından, eğlence parklarına, şovlara… aklınıza ne gelirse var burada… Biz Singapur’un simgelerinden biri olan balık kuyruklu aslan - Merlion‘a çıkmakla yetinebildik. havanın kararması ile çoğu aktivite kapanıyordu. Biz de adaya raylı sistem ile bağlı, Singapur’un en büyük alışveriş merkezine - VivoCity - geçtik. Böylece buralara kadar gelmişken devasa bir merkez görmeyi de ihmal etmemiş olduk.

Sonraki gün uçağımızın öğleden sonra olmasından faydalanarak, Hayri ile hatlarımız karışmadan önce kalmayı planladığımız Orchard Road‘a ve Singapur Botanik Bahçesi‘ne de söyle bir göz atma fırsatımız oldu. Annemi botanik bahçesinden orkide soğanı çalmaktan zar zor alıkoyduk ama ya buradan ya da Sydney’deki Royal Botanic Gardens’tan kaşla göz arasında bir zambak kökü kapmış :P Yeni öğrendik…

Herneyse böylece 2 günde Singapur hakkında az bir fikir edinmiş olduk. Ve buranın dünyadaki en temiz, en düzenli, en yeşil, en bakımlı şehirlerden biri olduğu konusunda da hepimiz hemfikir olduk - ki bu bizim ailede pek sık rastlanan bir durum değildir… - Singapur’da geçerli bir iki kanunu duyunca, insan bu duruma çok da şaşırmıyor. Örneğin umumi tuvaletlerde sifon çekmemenin cezası ne kadar pis bıraktığınıza göre değişkenlik göstermek ile birlikte 1000 Singapur Dolarına kadar çıkabiliyor. Asansörde sigara içmek veya sokaklar çöp atmak 500 Singapur Doları… Devlet halkının sağa sola sakız yapıştırmasının önüne sakız satışını yasaklayarak geçmiş… Kadınlara laf atanlar kırbaçla cezalandırılıyor… Liste böyle uzayıp gidiyor. Demokratik veya değil işe yaramış mı? Yaramış…

bunlara da göz atabilirsiniz…

  1. Aralık 1st, 2009 at 22:28 | #1

    cok güzel gecmis yolculuk, kisa ama öz olmus. beni güldüren annen oldu cünkü aynisindan bendede var:) burada gezdigimin her parktan bahceden yok degisik küpeli, yok degisik begonya seklinde toplar yapragi, sogani, kökü:) umarim tutar zambak:) sevgiler

  2. Aralık 1st, 2009 at 23:20 | #2

    ne güzel gezmişiniz, süper.. banu, birşeyi çok merak ediyorum, bu kadar saat farkını, neredeyse geceyi gündüzün veya gündüzü gecenin yerine koyduktan sonra miracık ankaraya dönüp hayatına kaldığı yerden devam edebiliyor mu? gece uykularında sorun yaşamıyor musunuz? öyle ise yöntemini ciddi merak ettim. ben benim miramın uyku düzeni bozulmasın diye saat 21.00 den sonra ev dışında kesinlikle olmuyorum, yoksa manasız mı kasıyorum??? gerçi benimki daha pek minik de, bu cimcimeler de düşündüğümden daha mı dayanıklı acaba??

  3. Aralık 1st, 2009 at 23:26 | #3

    Ağzına sağlık Banu. En sevdiğim yazılar gezi yazıları. Çok eğlendim yine okurken. Bu arada cezaları süpermiş. Burda da uyguluycaksın o kuralları hastalıklar azalır valla.. Sanırım Avustralya yazısına az kaldı:) Tabi sonra Amerika, Ay, venüs, Mars yazıları da olucak:)

  4. Aralık 1st, 2009 at 23:27 | #4

    ah çok konuştum ama birşey daha.. şimdi fotolara bakınca dikkatimi çekti. Mirayı taşıdığın beyaz düzenek mi diyeyim şal mı diyeyim.. çok hoş.. nasıl birşeydir o?

  5. Aralık 2nd, 2009 at 01:33 | #5

    Efsun… parktan bahçeden aşırmasını görmezden geliyoruz ama Botanik Müzelerinde durumu kontrol altına almamız gerekiyor :) Dahası hadi oradan topladı… sonra el çantasında bu tohum, bitki, yemek ve türevi herşeyin girişinin yasak olduğu Amerikalara kadar getirip Baha’ların bahçesine dikti :) Senin ki ile çok iyi anlaşacaklarına eminim…

  6. Aralık 2nd, 2009 at 02:13 | #6

    Binnur… aslında biz en güzel Mira küçükken gezdik. Önceki yazıda ilk bir ay çok huzurluyuz dedim ama eklemeyi unuttum bizim aile oldukça yüksek sesli bir ekiptir. 6 kisi biraraya gelince zaten bir bebek için fazlası ile ses yaratıyorduk. Hatta o dönemde Playstation Rock Band diye bir oyun almıştık maaile onu oynamaya takılıyorduk. Mira’cım gündüzleri muhteşem (!) konserler eşliğinde uyuyordu :)
    Gece uykusu konusunda nerede olursak olalım tam uyku ritueli saatinde bir 45 dakika ara verip Mira ile kendimize özel bir alan yaratıyordum. Böylece sakinleşip, uyutuyordum. Öyle başladığı için mi sesten etkilenmiyordu, yoksa huyu mu böyle idi bilmiyorum ama saatini şaşırtmadığımız o 45 dakikalık dilimi ayırdığımız sürece hiç sıkıntı yaşamadık. tabi saatini şaşırttığımız zaman o da bizi şaşırtıyordu !
    Tabi onun bu rahatlığı ile dışarıda olma durumunu pek suistimal etmiyorduk ama ilk 6 ay hiç sakınmadan ev gezmelerine çok gittik ve bize gelen de çok oldu :)
    9 aydan sonra biz de biyolojik ritmimizi daha çok Mira’ya göre ayarladık… Akşam dışarıda yemek yiyeceğimiz zaman erken saatlerde çıktık. Benim veya Cenk’in iş için bir programı olduğunda diğerimiz nöbetçi evde kaldı veya bakıcımızdan destek aldık. 18. ay sonrası ise üzerimize bir rehavet çöktü. Akşam saatleri konusunda; baktık ki biz de alıştık erkenden yemeye, iyi oldu. Ama öğle uykusunu heryerde uyutuyorum artık… Seyahat dönüşü ilk gün biraz heyecanlanıyor odasını oyuncaklarını görünce ama ikinci gün itibari ile hemen düzeni yakalıyor…
    Sen bir sordum ben biraz fazla uzun yazdım ama özetle evet bunlar bizim tahminimizden daha dayanıklı… ama tam bir duygu dedektörü sen azıcık rahatsızsan onu hemen hissedip aleyhine kullanıyor.
    Mira’yı taşıdığım şey bir “sling…” bu model küçükken pek kullanışlı gelmemişti ama şimdi çok işime geliyor… Anne ve bebişi slingler için çok detaylı yazmıştı benim çok işime yaramıştı…

  7. Aralık 2nd, 2009 at 10:32 | #7

    Böyle bir post yazasım var Allah’ım, duy sesimi:)

  8. dönay
    Aralık 2nd, 2009 at 17:05 | #8

    Merhaba,

    uzun zamandır takip ediyorum bloğunu tesadüfen keşfettim. keşfettiğim günden beri her gün acıyorum acaba bir şeyler karaladı mı mira yine nerelerde diye… bloğun ilgimi çekme nedeni bebek, çocuk tahmin edileceği gibi bende 10 aylık eylül adında kızı olan bir anneyim. bloktan okuduğum hoşuma giden şeyleri bende Eylül’le paylaşıyorum bazen .

    Mirayı çok şanslı buluyorum sizin gibi ilgili ve sevgi dolu bir annesi var, diyar diyar gezdiriyor onu, yeni insanlar yeni mekanlar yeni tatlarla tanıştırıyor. umarım yüzünüzdeki gülümseme hiç bitmez.

  9. Aralık 2nd, 2009 at 17:43 | #9

    Özgüranne… darısı başına :)
    Dönay’cım.. teşekkür ederim :))

  10. Aralık 2nd, 2009 at 21:24 | #10

    süpersin banu.. allahım çok şükür benim gibi detaycı birini buldum:)
    çok teşekkürler.. bu arada sling olayına bayıldım.

  11. Aralık 3rd, 2009 at 11:01 | #11

    biz de gitmiştik geçen sene Singapur’a gerçekten de çok güzeldi..
    dediğin gibi yolculuk saatleri süper. uyuyorsun, sabah olup da uyanında Singapur’dasın…

  12. Aralık 3rd, 2009 at 22:09 | #12

    İyi ki sizin blogu bulmuşum. Süper:) Darısı bizim başımıza:))

  1. No trackbacks yet.