Archive

Posts Tagged ‘gezmelik’

Kalabalık aile tatilimiz

Ağustos 21st, 2010 banu 7 comments

Bu yazın ikinci Alaçatı çıkartmasını yaptık ve döndük. Alaçatı aynı güzellikteydi ama haftasonu kalabalıklığı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim :( Bu sefer ki tatil kadromuz ise tam tekmildi… Annesi, babasının yanı sıra, anneannesi, dayısı Baha, eşi Özge, bebek Bora, diğer dayısı Suha ve kız arkadaşı, halaları Canan ile Ceren de olunca Mira için çok şenlikliydi :) Üstüne haftasonu Serap’la Tayfun, Maya ve Kaya’sı ile bize katıldı. Çete tamamlandı.

Read more…

Çeşme Yarımadası Notları

Temmuz 28th, 2010 banu 5 comments

Başlamadıkça sonunu getiremeyeceğim…

Tatil öncesi, özellikle kongredeyken Mira’nın beni gördüğü anda ne dediği anlaşılmayan mızırdak bir hale dönüşmesi, üstüme ahtapot misali yapışması, olup olmadık heryerde - birazcık memememememememememe - tonunda bozuk plak gibi takılması sonucu dellenmiştim. Kararlıydım, bu emzirme işini bırakacaktım, tatil iyi bir fırsat olacaktı falan derken… Tatil başka şeylere fırsat yarattı…

Cenk’in kız kardeşi Ceren’nin yanımızda olması herşeyden önce benim kendime gelmemi sağladı. Mira Ceren’ni akranı ilan ettiğinden, peşinden ayrılmadı. Çılgınca eğlendi. Benden başka kimse ile paylaşmadığı kaka yapma seanslarında bile halasını istedi yanında… - 2 yaş çocuğunun kakası pek kıymetlidir :) - Ben de tüm alıcılarımı kapattım, dinlendim, silkelendim, kendime geldim. Hatta hızımı alamadım, sörf öğrenmeye başladım. Kazma becerisinde olsam da inat ettim. Yorgunluğumu orama burama indirdiğim sörf direğininin acısı ile unuttum. - manyak mıyım neyim? - Ben rüzgar ile boğuşurken yanıbaşımdaki 6-7 yaş çocukların bize göre nasıl farklı ve kolay öğrendiklerini gördükçe, çocuk olmanın gücüne hayran kaldım, sanki Mira’yı öğrenirken izliyormuşcasına mutlu oldum.

Read more…

Alaçatı

Temmuz 19th, 2010 banu 2 comments

Tatilde Çeşme yarımadasını mesken edindik. İlk planımız 4 gün burada kalıp, yollara düşmekti ama düşmedik. Alaçatı’da takıldık, kaldık… Burası gün geçtikçe popülerleşse de kimliğini kaybetmeyecek. Bir turizmci olarak böyle düşlüyorum. Örnek olsun diye… Nedim Attila güzelce özetlemiş… Aynen alıntılıyorum.

Sakız ve lavanta kokan serin ve eski taş evlerin korunduğu şirin bir kasabadır öncelikle burası. Alaçatı’da bulunduğunuz mekanlar da eski birer taş evden başka bir şey değildir zaten. Alaçatı ‘Küçük güzeldir’ diyenlerin, rüzgarın her çeşidini bilenlerin, sakız ağaçlarını sevenlerin yeridir… Toprağında zeytinin ve üzümün en bereketlisi, anasonun en güzeli, bademin en lezzetlisi, armudun en kokulusu, lavantanın en moru yetişir.

Read more…

Orda bir köy var…

Nisan 28th, 2010 banu 10 comments

Çok da uzakda sayılmaz hatta bizim eve sadece 1 saat ötede… Kayınpederimin doğduğu dolayısıyla bizim nüfusun kayıtlı olduğu köy burası… İşin gerçeği pek gidip gelinmediği için, benim bizim köy demeye dilim varmıyor. Gidilmeden kalınmadan bizim kalan o köyler sadece şarkıda oluyor… Ankara’ya yakın olunca bu köyün ahalisi de büyük şehirin aşkına düşmüş, köyde pek kimsecik kalmamış. - kalanların da kendine hayrı tartışılır - Bir yandan da kimse köydeki evini yıkmayı, kapatmayı kendine yedirememiş ama öylesine kaderine bırakıvermiş. Gözden ırak kalan gönülden de ırak kalmış. Gel zaman, git zaman, bağlar bakılmadığından dağ olmuş.

Read more…

Hamamönü

Nisan 25th, 2010 banu 6 comments

23 Nisan’da ofisimizi kapatıp tatil yapabilmek mümkün değildi. Malesef Mira’yı günün anlam ve önemine uygun bir aktiviteye dahil edemedik. Ama en azından ailecek Hamamönünde bir kahvaltı kaçamağı yaptık. Hamamönü bölgesi, Ulus’tan Cebeci’ye doğru ilerlerken Tarihi Karacabey Hamamı‘nın hemen karşısında yer alıyor. Altındağ Belediyesi tarafından başlatılan Tarihi Kent Merkezi, Kentsel Yenileme Alanı Koruma Amaçlı Uygulama projesinin bir parçası olarak bölgedeki yüzyıllık evler restore edilmiş. Bazılarında aileler yaşamaya devam ederken bir kısmı restoran, cafe olarak hizmet veriyor. Bir kaç kitapçı, el sanatları dükkanı da dikkatimi çekti. Uzun ve meşakkatli bir süreç ile bu noktaya gelindiği hemen farkediliyor. Altındağ Belediyesinin Hamam Arkası bölgesi için de aynı projeyi gerçekleştirmek için yoğun çaba harcadıklarını biliyorum. Umarım güzel bir şekilde tamamladığını görmek nasip olur.

Biz tercihimizi Liva Hacettepe’den yana kullandık. Burası biraz da içinde bulunduğu bölgenin havasından etkilenerek, diğer Liva’lardan oldukça farklı bir menü sunuyor. Osmanlı Türk mutfağından çeşitler bulabileceğiniz kapsamlı bir öğle yemeği menüsü var. Haftasonları brunch servisi yapmadığı için benim gibi açıkbüfeden haz etmeyenlere de hoş bir alternatif… Read more…

AVUSTRALYA - Canberra

Şubat 7th, 2010 banu 5 comments

Canberra Avustralya’nın başkenti ! Başkent olmasına 1908 yılında karar verilmiş ve Chicago’lu 2 mimar tarafından 1913 yılında tasarlanmış. Bana Atatürk döneminde başkent olmak üzere tasarlanan Ankara’mızı anımsattı; farkı ise onların plana halen sadık olması…

Read more…

AVUSTRALYA - biraz Sydney

Şubat 4th, 2010 banu 11 comments

İçimde ukde kaldı. Fotoğrafsız olmaz diye diye bir türlü yazamadım… Singapur fotoğraflarını kolayca ayıkladım diye gaz almışken “annemin benim niye hiç resmim yok” dediği kadar vahim bir durum ile karşı karşıya kaldım :) Ama sonunda Suha’nın kendisini National Geographic fotoğrafçısı sanarak çektiği 1500 kadar çita, kanguru, devekuşu, koala, papağan vs. vs. resmi arasından kendi resimlerimizi çıkartmayı becerdim. Yeni yıla 2009′a dair güzel anıları taşıyacağım demiştim ya… Şöyle bir geri döneyim. 21 - 28 Eylül 2009′da dünyanın tam öteki tarafında Avustralya’daydık diye başlayayım…

Singapur’dan Sydney’e akşam kalkan Qantas uçağı ile yola çıktık. Bu uçak bugüne kadar gördüğüm en büyük uçaktı. Bu uçak nasıl dolar, nasıl boşalır, biz binene - inene kadar bizim çocuk çatlar diye düşünürken o kadar hızlı yerimize yerleştik ki… Dahası uçaktaki herkes o kadar hızlı bindi ve yerleşti ki bunca yıldır uçarım yine de şaştım. Daha gitmeden karar verdim; bu kıta dünyanın heryerine uzak olduğu için halkı da mecburiyetten seyahat konusunda profesyonelleşmiş. Mira’cım da Singapur’da o gün pek doğru düzgün uyumamasına rağmen uçağa benim kadar şaşırıp CİN kesildi… Azdı… azdı… azdı…

Read more…

Endorfin takviyesi…

Şubat 3rd, 2010 banu 5 comments

Önceki hafta St.Christoph’taydık. Geçen sene de aynı toplantıya katılmıştık. O zaman yeni yeni ayaklanmaya başlayan Mira ile bir kayak merkezinde ne yapılabilir ki diye pek endişeli yola çıkmıştım. Ama toplantı Ski Austria Academy diye profesyonel bir kayak eğitim merkezinde olunca disiplinle düzenlenmiş saatler Mira’nın doğal rutinine pek iyi uymuştu. Sabah 7 - 8 arası kahvaltı, 9 - 12 arası kayak dersleri, 12 - 13 arası öğle yemeği, 14 - 18 arası toplantılar, 18:30 - 20 arası da akşam yemeği… Ben toplantıdayken, Mira’nın sorumluluğunu üstlenen Cenk’e daha fazla kazık atmamak için sabah ücretsiz sunulan kayak derslerini ona bırakmıştım. Böylece Mira sabahları anası ile kudurarak, öğleden sonraları da babası gözetiminde uyuyup, oynayarak harika vakit geçirmişti(k). Aşağıdaki videodaki gibi tatlı anılar ile çıktık yola… Ancak gördük ki sahne aynıydı ama geçen seneki bizi mutlu etmek için deliren bebek rolünü artık bizi hiçbir şekilde iplemeyen bir cadıya devretmişti.


Black Dog - The Babysitter from banu akman on Vimeo.

Read more…