Alaçatı

Temmuz 19th, 2010 banu Leave a comment Go to comments

Tatilde Çeşme yarımadasını mesken edindik. İlk planımız 4 gün burada kalıp, yollara düşmekti ama düşmedik. Alaçatı’da takıldık, kaldık… Burası gün geçtikçe popülerleşse de kimliğini kaybetmeyecek. Bir turizmci olarak böyle düşlüyorum. Örnek olsun diye… Nedim Attila güzelce özetlemiş… Aynen alıntılıyorum.

Sakız ve lavanta kokan serin ve eski taş evlerin korunduğu şirin bir kasabadır öncelikle burası. Alaçatı’da bulunduğunuz mekanlar da eski birer taş evden başka bir şey değildir zaten. Alaçatı ‘Küçük güzeldir’ diyenlerin, rüzgarın her çeşidini bilenlerin, sakız ağaçlarını sevenlerin yeridir… Toprağında zeytinin ve üzümün en bereketlisi, anasonun en güzeli, bademin en lezzetlisi, armudun en kokulusu, lavantanın en moru yetişir.

Arnavut kaldırımlı daracık sokakları, cumbalı evleri, yel değirmenleri, dokusu hiç bozulmamış hali ile Alaçatı, bugün de tarih kokar ve kentsel SİT ilan edilmiştir. Tarihin babası Bodrumlu hemşerimiz Herodotos’un ‘İonia’nın Dördüncü Bölgesi’ diye tanımladığı İon kentlerinden Chios (Sakız Adası) ile Erythrai’nin tam ortasında bir yerde kurulmuştur Alaçatı; o zamanki adıyla küçücük bir liman köyü olan Agrilia…

Alaçatı’ya 1800′lü yıllarda, çevresindeki bataklıkları kurutmak ve liman yapımında çalıştırılmak üzere adalardan Rum işçiler getirilmiş. Daha sonra farklı milletlerden göçmenler de gelmiş yöreye. Hepsi zaman içinde terk edip gitmiş buraları, ama yaşam tarzları kalmış geriye; hüzünleri, türküleri, aşk öyküleri gizlenmiş taş duvarların arasına… Bir de yeni yıkanmış avlularda mis gibi yemeklerin kokusu kalmış.

20 yıl önce sadece küçük bir tütüncü köyü olan Alaçatı, şimdi ülkemizin en önemli turizm merkezlerinden biri, denizden yaklaşık 2-3 kilometre içerde olmasına rağmen… Bilinçli insanların elinde gün geçtikçe daha da değerleniyor; bozulmuyor, korunuyor.

Alaçatı’nın en ayrıcalıklı yanı ise, uzun yıllardır sörfçülerin cenneti olması ve dünyanın rüzgar sörfü açısından en özel yerlerinden biri olarak kabul edilmesi… Alaçatı koyuna tepeden baktığınızda hareketliliği hemen fark edersiniz. Rüzgar sörfü yapan çok sayıda sporcu, buranın iki renkli denizinde adeta dans eder… Sörf meraklılarının 15 yıl önce keşfettiği Alaçatı ve sahilleri, bugün sadece deniz, kum ve güneşten yararlanmak isteyenlerin değil, şık ve huzurlu ortamlarda konaklamak, gürültüden uzak kafa dinlemek, yöreye özgü lezzetleri tatmak isteyen tatilcilerin de gözdesidir.

Bir yanıyla da kadınlar şehridir Alaçatı, açılan mekanların yarıdan fazlası kadınlar tarafından işletilir. Kadın eli değmiş her şey gibi güzeldir dükkanları, otelleri, lokantaları, kahveleri…

Nerede kaldık, neler neler yedik içtik, ne yaptık da sonraki yazının konusu olsun…

bunlara da göz atabilirsiniz…

  1. Temmuz 20th, 2010 at 14:30 | #1

    Bir sonraki yazıya kadar bana ipucu verseniz :) Nerede kaldınız? Biz de gidicez inşallah bir iki haftaya kadar. Küçük cici bi pansiyonda kalalım istiyoruz. Naciye teyze konağı var. Onu düşündük. Bir de Ümit ev otel varmış. Biliyor musunuz buraları?

  2. Temmuz 21st, 2010 at 00:21 | #2

    Kirazzade, biraz biraz kalabalık olduğumuz için otelden ziyade ev turu bir şey baktık. İlk bir kaç gün Ilıca - VillaSaray’da kaldık, daha sonra ise Alaçatı içinde Sailor’s EV’e geçtik.

  1. No trackbacks yet.