Home > paylaşmalık, sobeler > Sobeler üzerine hep ebe olarak kalan ben… bir de BÖ

Sobeler üzerine hep ebe olarak kalan ben… bir de BÖ

2008′den bitiremediğim işler arasındaydı,… Utanıyorum söylemeye… Taaa ne zamanlar İlkay benim en sevdiğim yerler için ve Burcu da Mira’nın en sevdiği yerler için sobelemişti. Her ikisine de yazacak çok şeyim vardı ama bir türlü yazamadım… Yazayım diye her oturduğumda tamamen başka bir şey yazıp kalktım. Anladım ki beceremiyorum ben bu sobeleme işlerini… Geçen gün de Toprak’ın annesi Özlem bana bir ödül vermiş en kısa sürede yayınlamamı istemiş. Bu sefer şeytanın bacağını kırıyorum. Kendisine bunun için teşekkür ediyorum. Ben de ödülümü ilkinderin” diyen Başak‘a gönderiyorum…

Hazır şeytanın bacağını kırmışken, eski sobelerimin sene i devriyesi geçmeden… Mira ile birlikte olmayı sevdiğim yerler diye ortaya karışık bir şeyler yazayım… belki beni affederler…

Seyahatte olmayı seviyoruz…

Daha önceleri birisi bana iş seyahatine gitmeyi dörtgözle bekleyeceğimi söyleseydi beni hiç tanımadıklarını düşününecektim. Cenk geçen sene Mira’nın ilk aylarının keyfini sürmek için 3 ay işlere ara verince… Bu senede aradaki açığı kapatabilmek için haftanın 7 günü… sabah 7 - akşam 8 çalışmaya başlayınca… Zavallı bazen haftasonları dahil Mira ile bir saat bile vakit geçiremiyor. Ben şen dul gibi geziniyorum ama özlüyorum… İşte bu durumda benim iş seyahatlerim bir kaçış oluyor hepimize :) Cenk kızı, kızı babası, ben de kocam ile hasret gideriyoruz…

Bahçede olmayı seviyoruz…

Belki de çocukluğumun bahçeli kalabalık bir evde ağaç tepelerinde geçmesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden, iki karış olsun ama bir bahçemiz olsun diye tuturmam… Bu yüzden dostlar ile sabaha kadar bahçede muhabbet edebilmem… Bu yüzden Mira’cımın ilk adımlarını atar atmaz bahçede koşturmaya başlaması… Bu yüzden bu güncenin adı “Mira’nın bahçesi”…

Bu toprak sevdası biz de anadan kıza miras… Annemin bahçeye gelince eli ayağı iki dakika rahat durmaz, hemen atlar, iki ot yolar, stresini topraklar gider. Ben annem kadar becerikli değilim. Daha doğrusu tembelim. Sevsem de toprak mıncıklamayı… bahçede yan gelip yatmak benim ruhuma daha uyuyor. Mira’cım da kar kış bile dinlemeden çıkartın beni bahçeye diye tutturuyor. Ayakkabısını, montunu eline alıp kapının önünde bekliyor.

Mutfakta olmayı seviyoruz…

Özellikle de en sıkıntılı zamanlarımda atarım kendimi mutfağa… Zihnimi boşaltmak için yemek yaparım. Ne kadar sıkıntılıysam, o kadar zor bir tarif belirlerim. Yaptığım yemekten anlarlarlar bir derdim olduğunu… Yıllar önce anneannem aynı gün su böreği ve profiterol yaptığımı duyunca çok üzülmüştü. Ne derdim var da söylemiyorum diye :)

Eve yemeğe gelenler Cenk’e ne şanslısın dese de gerçekler hiç öyle değil… Bir hafta super yemekler yaparken ertesi hafta hiç ama hiç bir şey yapmıyorum. Mutfakla hiç zorunlu bir ilişki kurmadım. Ancak bu durum Mira’nın büyümesi ile değişiyor… Zaten Cenk ona çektirdiği gibi Mira’ya çektiremeyeceğimi biliyor. Pek bir memnun bu durumdan. Artık düzenli yemek yapmaya çalışıyorum. En azından Mira için…

Mira’nın evdeki en sevdiği yerlerinden biri mutfak… Ben mutfaktayken o da yanımda kendi kendine oyalanıyor. Soğan çekmecesi, süzgeç, tava, makarna poşeti, bir demet pırasa, mutfakta bulunan herşey beni oyaladığı gibi gibi kızımı da saatlerce oyalayabiliyor…

Dışarıda yolda çarşıda pazarda olmayı seviyoruz… Şöyle ki…

Bizim pazarcı çocuklar ile muhabbet etmeyi…
Alaçatı pazarından tezgahda 2 liraya satılan H&M NEXT bebek kıyafetlerini bunları almayanları döverler diye didiklemeyi…
Barcelona’da pazarın kapanmasına yakın içinde açılan esnaf barında bira içmek yanında denizden çıkan ne varsa yemeyi… Tek ortak lisanımız vücut dilimiz olunca, sipariş verirken ahtapot taklidi yapmak durumunda kalmayı…
Gittiğim her ülkeden, döndüğümde arkadaşlara o ülkenin yemeklerini yapmak için mutlaka bir supermarket - bakkal alışverişi yapmayı… zaman zaman bunu abartmayı…
severim ben…

İşte ben sokakta mutluyum ya, Miracım da mutlu oluyor görüyorum :) Giyinmemek için her defasında yeni bir numara ile elimizden kaçmayı beceren cadı kızım, dışarı çıkacağını anlayınca sus pus giyinmeye başlıyor. Normalde muz ile arası pek olmamasına rağmen pazarda ikram edilince tam bir muzu hüpletiyor.

Bir de… Mira ile evde olmayı, balık yemeyi, uçakla uçmayı, yüzmeyi, denizi, sarılıp uyumayı, sürprizleri, bol bol konuşmayı, Seğmenler Parkını, Kaleyi, Saman Pazarını, Papazın Bağını, Ankara’yı, Pazar günleri ritüellerimizi de seviyoruz :)

Bu blog bö!2009 adayı ve sizin oyunuzu bekliyor!

Bu arada biz de 2009 blog ödüllerine çook severek takip ettiğim bir çok blog ile birlikte aday olduk :) Aile blogları kategorisinden bize de oy verebilirsiniz :)

bunlara da göz atabilirsiniz…

  1. Nisan 15th, 2009 at 18:33 | #1

    İnsan evladı ile birlikde oldukdan sonra her yerden zevk alıyor zaten değilmi?

  1. No trackbacks yet.