Archive

Archive for the ‘paylaşmalık’ Category

Anne olmadan önce neydin?

Temmuz 16th, 2011 banu 10 comments

- Anneeee… biliyormusun sen Ada’nın annesi olmadan önce de benim annemdin… peki ben doğmadan önce neydin?
(diye cıvıldayarak sordu Mira…)
- Banu’ydum, seninle birlikte Anne Banu oldum…
(dedim - iyi halt yedim)
- YAAA ama SADE Banu olmamalısın, hep benim annem olmalısın…
(dedi, gözleri çakmak çakmak oldu, doldu, yüksek sesle mızırdanmaya başladı…)
- Mira’cım sen doğmadan önce çocuğum yoktu, kimse bana anne demiyordu. Seni doğururken ben de anne oldum… yaaa… düşün ne kadar özelsin sen… seni çok seviyorum… niye bu kadar üzüldün ama? ben senin sayende anne oldum. teşekkür ederim… kem küm hem hüm…
(şeklinde durumu toparlamak üzere saçmaladım)
- Hayır ama ben özel olmak istemiyorum. annesiz doğmadım. ben doğmadan önce sen anne oldun… ben küçücük bebektim. sen zaten büyüktün, zaten bana nasıl bakacağını biliyordun, zaten anneydin. önce sen anne oldun, sonra ben doğdum… ben karnında annesiz yanlız bebek olmak istemiyorum.
(diye boncuk boncuk ağlamaya devam etti…)
- ………………….
(bir şey demeye devam edersen daha da ortalığı batıracağımın farkına vardım, sustum, sarıldım)

Öpüştük, sakinleştik, gülüştük ama bir kez daha kaş yapayım derken göz çıkarttığımı hissettim. Bir bakıma haklıydı yavruş; rahmime değil ama yüreğime bir bebek düşmesi ile anne olmuştum ben zaten…

Read more…

Mor benim en sevdiğim renk…

Mayıs 16th, 2011 banu 9 comments

Mira’ya burada kaldığımız süre için kurguladığımız tüm senaryolar, havaların bir gün iyi, ertesi gün fırtınalı olması sebebi ile elimizde patladı. Geçen seneki hava durumundan yola çıkıp, bavula yazlık kıyafetleri - babetleri - mayoları, Mira’nın aklına da sabahtan sen işine (okula) ben işime gideriz öğleden sonra da yüzeriz fikrini doldurmuştuk. Bebet ve askılılar konusunda fırtınalar bile durduramadı Mira’yı… 3 - 5 giyersin - giymem krizi, hatta Çiğdem’in Türkiye’den yetiştirdiği kilotlu çorap ve askılı fanila desteklerine rağmen ikna olmadı. Biz yağmurluk giyerken, o 3 aydır askılı elbise ve şıpıdık terlikle geziyor… Ancak mahallenin havuzu bir türlü açılamayınca, üstelik kasabadaki havuzda yıllık bakıma girince bir yüzmeye götüremedim çocuğu…

Cumartesi günkü fırtınadan sonra, Pazar azıcık açan güneş ile mahallenin havuzu da faaliyete geçmiş. Biz marketteyken akşam üstü kardeşim telefon ile haber verdi. Eve döndük; Ada kuzumun ihtiyaçları giderildi… Mayoları giydik koşarak havuza gittik. Saat 4 buçuktu. Suyun serinliğine ve en son 10 ay önce denize / havuza girmiş olmasına rağmen neredeyse balıklama dalacaktı. Saat 6yı geçiyordu zor ikna ettim çıkmaya… Bana serin geldi ya eve yürürken tutamadım kendimi, akıl vermeye başladım…

Read more…

Eko-nomik bir Bakış Açısı ile Bebek Alışveriş Listesi - Beslenme

Nisan 22nd, 2011 banu 1 comment

Ada’mın gelişi ile ara verdiğim ihtiyaç listesi yorumlarıma kaldığımız yerden devam…
Eko-nomik bir Bakış Açısı ile Bebek Alışveriş Listesi - Giriş
Eko-nomik bir Bakış Açısı ile Bebek Alışveriş Listesi - Oda

2. BEBEĞİMİZİ BESLEYEBİLECEĞİMİZ YOLLAR

1964: İsrail'li bir anne

Read more…

Eski bir hamileden, yeni hamilelere iki öneri

Nisan 15th, 2011 banu 7 comments

Daha önce de yazmıştım… Bu hamileliğimde fiziksel dönüşümlerin beni en çok zorladığı zamanlarda bile kendime bunları düşünecek fırsat yaratmadım (- yaratamadım). İçimdekinin haşhaş tohumundan balkabağına dönüşmesini, hafta hafta takip etmedim (- edemedim). Ve doğuracağım günü beklemek üzere hayatımı durdurmadım (-durduramadım). Fiziksel konforum yerinde olmasa da kafam öyle rahattı ki doğum için ruhen ve bedenen dönüşmeye hazırdım.

Bedensel dönüşüm ilk aşamaydı… Öncelikle aynı kalmaya çalıştım. İlk günden itibaren seyahat ettim… doğumun başladığı güne kadar araba kullandım… Mira’mı kucağıma almaktan hiç kaçınmadım… Hatta ufak defek olduğundan, sırtlanıp taşıdım bile… Ama hamilesin diye başlayanlara cevabım hasta değil, sadece hamileyim oldu. Günlük rutinime ek olarak, 3. ay civarlarında, bir kez daha düzenli olarak Prenatal Yoga‘ya başladım. Kadim arkadaşım Itır‘la aramızda bunu da yapmazsak, hamile havasına hiç giremeyeceğiz galiba diye dalga geçsek de ikimizde - henüz - önceki doğumlarımıza etkisini unutmayacak kadar akli selimdik. Önce Pınar Canko ile Güven Hastanesinde çalıştık - Güven’in anlamsız fiyat artırması sonrası - Yoga Şala‘da devam ettik; haftada iki gün aksatmadan… hele az çeneli - çok çalışmalı - en çok yorulmalı seansları yakalayabildiğimizde offff yerine ohhh diyerek… hatta geriye kalan 5 günde de bazı temel ve ihtiyaç duyduğumuz duruşları evde sürdürerek… Amerika’ya geldikten sonra niyetim geçen seferki gibi bir eğitmen ile devam edebilmekti. Ancak bu ara yapılan tüm seanslar Mira’nın akşam uyku hazırlık saatlerine denk geldiği için sabahları kendi programımı kendim yapmak durumunda kaldım. Her gün düzenli 50 dakikalık bir zaman ayırdım çalışmaya…

Read more…

Küçük Ada-mın doğum hikayesi

Nisan 10th, 2011 banu 24 comments

Hamileliğim ilk - iki trimesteri zaman zaman ayaklarımı yerinden kestiğinden, son haftalarda Humphy Dumhy’ye dönüşüp yuvarlanarak kırılacağımdan emindim. Çok şükür, bir kez daha yanıldım. Gün geçtikçe kendimi fazlasıyla iyi hissetmeye başlamıştım. - ikinciye benim gibi zor başlayanlara moral olsun :) - Elim ayağım şişmemiş, uyku pozisyonu alabilmek için dört dönmeye başlamamıştım. Pelvik kemik ağrılarım yerini korkunç bir esnekliğe bırakmış, hatta burada 3 katlı bir evde sayısız in-çık ile yaşamama rağmen tık nefes kalışlarım da kaybolmuştu. Sadece akşamları Mira’ya sarılıp onun ile birlikte uyuyakalıyor ve gecenin bir yarısı ise uykum kaçıp geri kalkıyordum - ki bunların da hacıyatmaza döneceğim şu günlere bünyemi hazırladığına inanıyordum. 1 Nisan gecesi de yine Mira ile uyuyakaldım ve 2 Nisan saat 1de ise hafif bir ıslaklık ile uyandım. Ne olduğunu düşünmeme bile gerek yoktu… Telefonu alıp, kendimi tuvalete attım. Cenk’e haber verirken ağlamaklıydım ama o bak iyi ki doğuran sensin, her türlü değişikliğe süper hızlı adapte olursun temalı gaz verici bir konuşma yapınca toparladım kendimi…

2 gün sonra yani Pazartesi çalışmaya başlayacağım doula - doğum koçunun gönderdiği notlara ve Perşembe günü doktorlarımla paylaşacağım doğum planıma göz attım. Hatta üzerine sevdiğim bir kaç güzel doğum hikayesini tekrar okudum… Hızlıca hastaneye götüreceğim bir - kaç parça eşyayı çantama koyarken de durumu içime sindirdim.

Mira’ya işlediğimiz akış planı; babasının uçağa binip buraya geleceği, sonra Ada’nın doğmak için hazır olduğunu bana söyleyeceği, Mira bizi Özge veya anneanne ile evde beklerken, babası ile benim hastaneye gideceğimiz, orada benim vücudumda yavaş yavaş açılacak özel bir kapıdan Ada’nın çıkacağı, Mira’nın bizi görmeye geleceği ve hepbirlikte Ada’yı da kucağımıza alıp eve döneceğimiz şeklindeydi. Gerçi Nurturia dostlarım biliyor; bir süredir aklımdaki tilkiler ya Cenk gelmeden doğurursam diye çalıştığından Mira’ya da bir sürpriz yaşayabileceğimizden bahsetmiştim… ama yine de o yine de bu yazdığım senaryoya pek adapteydi ve onun gözünde baba gelmeden Ada gelemezdi ! Ben de Mira’nın uyandığında yanında olmak, dolayısıyla program değişikliğini kendim anlatıp öyle gitmek istiyordum.

Read more…

Eko-nomik bir Bakış Açısı ile Bebek Alışveriş Listesi - Oda

Mart 28th, 2011 banu 7 comments

Eko-nomik bir Bakış Açısı ile Bebek Alışveriş Listesi - Giriş

1. BEBEĞİMİZİ UYUTABİLECEĞİMİZ YER

Mira’ya hamileyken, çok sevgili arkadaşım Yasemin’in aman ben ettim sen etme önerilerinden en çok işimize yarayanı oda üzerine söyledikleri idi. Gerçekten, piyasada cicili bicili veya bebeklikten evden ayrılana kadar kullanabileceği bir çok model arasından ne kadar özenli bir yatırım yaparsan yap, çocuğun ihtiyaçları - beğenileri 2-3 yaşını geçtim, daha ilk yılın sonunda bile çok farklılaşıyor. Eskiler işlevsizleşirken, yeni ihtiyaçları yerleştirecek yer bulunamıyor.

Read more…

Eko-nomik bir Bakış Açısı ile Bebek Alışveriş Listesi - Giriş

Mart 26th, 2011 banu 11 comments

İki hafta önce Nurturia‘da 34 haftalık olup halen oğlumuz için hiç alışveriş yapmadığımı yazdığımda özellikle yeni anne adaylarını şaşırttığımı farketmiştim. Hep böyle değildim yaşarken oldum diye açıklama getirme ihtiyacı hissetim. Mira’ya hamileyken bebek ihtiyaç listesi üzerine çok detaylı çalışmıştım. Her aldığım ürünü - kıyafetten araç gerece, fiyatından tüketici değerlendirmelerine kadar - pek ince eleyip sık dokuyordum. İhtiyacım fazlasını da almamak konusunda da dikkatli olduğumu sanıyordum. Ancak Mira büyürken gördüm ki; akıllı alımlarım kadar farkında bile olmadan pek çok gereksiz eşyamız olmuş. Pekala bir çoğu olmadan da büyüyebilirmiş Mira… Zaten ilk haftalar için bir kaç temel ihtiyacınız hazır olduğunda, hiçbir şey yeni bebek ile yaşanmaya başladıktan sonra alınamayacak kadar acil/önemli değilmiş. Hatta bu size bir çok şeye gerçekten ihtiyaç duyup duymayacağınızı yaşayarak görme fırsatını da veriyormuş.

Böyle bir tecrübe üzerine, oğlumuz için hazırlık konusunda hiç aceleci davranmadım. Mira büyürken, ikinci bir çocuk için kesinlikle kullanmayacağıma emin olduğum bir çok şeyi ihtiyacı olabileceklere çoktan ulaştırmıştım. Hatta evimizin hap kadar olmasını da bahane ederek, işe yaradığını gördüğüm ancak kısa kullanım süresine sahip veya 10 çocuk büyütebilecek sağlamlıkta eşyaları - oyuncakları da yeni bebeği olan arkadaşlarıma daha sonradan geri almak üzere ödünç vermiştim. Yeni bebek alışverişi konusunda yaptığım en önemli iş Mira’nın bebeklik eşyalarını çok alıcı göz ile tekrar değerlendirmek ve bir araya toplamak oldu, hepsi bu…

Mira’nın listesine Ada için tekrar göz atarken, Greenbabyguide.com yazarlarının hazırladığı The Eco-nomical Baby Guide kitabının ismi ve teması çok ilham verici oldu. - içeriğinde büyük bir sürpriz ile karşılaşmadım - Doğal, ekolojik, organik kavramları sadece Türkiye’de değil, dünyanın bir çok yerinde halen lüks olarak algılanırken, sağlıklı - çevre dostu - organik ürünler kullanarak çocuk yetiştirmek de pahalı bir imaj çiziyor. Oysa özümseyerek çevreyi korumaya yönelik düşünmeye başladığınızda, sadeleşmeye de başlıyoruz. Dünyamızın kaynaklarını daha az tüketirken, aslında kendi kaynaklarımızı da daha az tüketmiş oluyoruz.

Read more…

Pratik hayat becerileri ve tuvalet eğitimi

Şubat 9th, 2011 banu 12 comments

Pazar sabah, uzun zamandır görmediğimiz arkadaşlarımızla çoluk çocuk kahvaltıda buluştuk, ardından araba ile İstanbul’a gittik… 30 haftalık hamile ben ve 3 yaşına 3 gün kalan Mira’nın performansından emin olabilmek için Cenk de bizimle yola çıktı. Akşamına da otobüse atlayıp geri döndü. Biz de, Mira’nın ilk gece azan konjiktiviti, ikinci gece de yükselen ateşine rağmen keyfimizi hiç bozmadan iki gün geçirdik. Kızımı mı, kendimi mi taktir etsem bilemedim :P Mira hafif hastalık etkisinde olabildiğince mızmızdı ama hiç arıza çıkartmadı; acıktığında yedi, uykusu geldiğinde uyudu. Hatta kucağımda 2 saat uyuduğu sürede ben de nihayet Senem ile yüzyüze tanışma fırsatı buldum… Arada, vicdansız anneyim ben diye kendimi sorgulasam da, ne diyeyim hiç zorlanmadım suçluluk duygusundan arınmakta… Mira kucağımda mızır mızır mızırdanırken, arkadaşlarıma laf yetiştirerek kendi kendime aştığımı gösterdim :)

Bir kez daha İstanbul’da yaşayan ve araba kullanan arkadaşların ileriki yaşlarda alzeimer olma ihtimalinin çok düştüğüne kanaat getirdim. Değişen yollar konusunda sürekli bir beyin egzersizi yapmalarının yanısıra bir de akıl sağlıklarını koruyabilmek için sukunetlerini kaybetmemeleri gerekiyor. 30 haftalık gebe aklım, 4.5 saatlik yolda değil ama trafikte yıprandı. Ikea çıkışında ön kapıda beni bekleyen arkadaşlarımın yanına döneceğim yere 3. defa kapalı garaja girmeye kalkınca, güvenlik halime acıdı ki buradan geri vitese alın U dönün diye yardımcı olmaya girişti. Benim geri vitese almam ile arkadan bir arabanın gelip bize dokunması bir… arabanın içinden fırlayan baba oğul olduğunu anladığım 2 kişinin “kadın milleti değil mi” diye böğürmeye başlaması iki… oldu… Güvenliğin duruma “hanımefendi duruyordu, geri gitmemişti, durmadınız” diye müdahale etmeye çalışmaları, “korna çaldıydık ya işte… bunlara araba alan kocalarında (!) kabahat şeklinde…” seviyesizce uzadıkça uzadı… Rapor tutmaya yanaşmadılar. Karnıma ve yanımdaki çocuğuma bakıp “polis çağırsak saatlerce bekleriz, en az 300 liralık hasar var bu arabamızda, ödeyin gidelim” şeklinde bağırınmaya devam ettiler… Çevredekiler önceden olup olmadığı belli olmayan ince çizik için, polis çağıralım diye benim saffında yer alırken, Mira da “çişim geldi hemen yapmam lazım” diye koroya eklendi. Mira’yı kucaklayıp çimlerin üzerine işetirken, içimden bir his hala bekle polisi diyordu ama Mira’nın akşam yemeği yiyememesini göze alamadım, Angara’lı olmamın hatırına 50 lirada uzlaşan adamlara içimden saydırarak olay mahalinden uzaklaştım. Sonrasında Mira uyuyakalınca akşam yemeği yiyemedi o ayrı :( 17 yıldır aktif bir şöförüm… Uzun yola çıkarım, minibüse kadar her boy motorlu taşıtı zorlanmadan kullanırım. Ama karşıma çıkan bu baba - oğula, o çok sesli koro içinde bir de ben bir şey söylemek istemedim. Çocuğumuzu böyle bir toplum içerisinde büyütüyoruz, dahası bu ortamda hayatta kalma becerisini yükseltmek zorundayız. Söyleyecek tek şey var; çocuklar ne görürse onu yapar. Biz kendimizi düzeltmekle mükellefiz… Armudun başka ağacın dibine düşmesini beklememek lazım… (bu videoyu daha önce paylaşmıştım ama tekrar izlemeli…)

Read more…