Mira’dan fantastik bir hikaye; Ejderha’nın Yavrusu
İstanbul’dan Ankara’ya dönerken, etrafında gördüklerini anlatmak Mira’yı kesmedi, kitap okuyalım (!) önerisi getirdi. Neyse ki hem araba kullanıp hem okuyamayacağımı çabuk anladı. Ama her zamanki gibi kafandan anlat o zaman diye başıma iş çıkarttı. 1-2 hikaye derken, içim bayıldı… Hadi senin hikayeni yazalım dedim. Ben hikayeye bizim evin bahçesinden başladım. O yanına kardeşini de alıp, bulutların üzerine kadar götürdü… Detayları unutulmadan kayıt altına almalıydım.
Tabii başlamadan da bir iki not düşeyim;
Hikayenin renklendirilmiş kısımları Mira tarafından uydurulmuş ve yönlendirilmiştir… Bu noktaların çoğunda hikaye uzun uzun kopup; “annesinin kurabiyeleri kokuyormuş.“ “hem kurabiyeleri de fındıklıymış…” “peki Banu başka ne koymuş onun içine anne?” “yumurtalarını bahçeye çıkmadan önce ben kırmışım değil mi?” “pişince Zeynep’i de çağırırız” “paket yapıp arkadaşlarıma da götürebilir miyim?” gibi detaylara girildi… Şimdi yazarken buralara girmeden kısa geçmeye çalışacağım, yoksa hikayenin bütünlüğünü nasıl toparlarım bilemiyorum. Zaten canlı performansta zor topladım, hele mevsimsel tutarlılık konusunda sıfır performans gösterdim… İlkbaharın gelişi ile başlayıp, sonbahar yaprakları arasında yuvarlandırıp, yaz ortası oluşan fasulye çadırımıza oturttum ya neyse