Archive

Archive for the ‘yapmalık’ Category

Öylesine bir Pazar günü… Opera ile tanışma… Çok sportif bebekler…

Ekim 20th, 2009 banu 7 comments

Cumartesi gece kavuştum evime… Evimi pek seviyorum. Dönüşleri çok seviyorum ama peşi sıra gelen ıvır zıvır için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Her şey oluyor benden ama şu evin hanımı olmuyor bir türlü… Boşalttığım bavullar üzerine kocanın dönüşümüz için itina ile sakladığı çamaşırlarını görünce kaçasım geliyor dörtnala… Neyse şikayet etmeyim, zaten hiç kasmıyorum, aynen de kaçıveriyorum.

Pazar sabah Leyla Gencer Sahnesinde Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin “Çocuklar için Öylesine Bir Dinleti” isimli müzikal oyunu vardı. Babası da kızının ilk tiyatro deneyimine gelemediği için hayıflanıp dururdu. Bari ilk defa opera ile tanışmasına eşlik edeyim dedi. Bana da şahane bahane oldu…

Sabah kahvaltı ardından Leyla Gencer Sahnesinin olduğu Ostim Oto Pazarına doğru yola döküldük. Yolda Mira’ya abilerin ablaların sahnede şarkılar söyleyeceğini anlattık. Şarkıları var anladı ya hemen “dans ee.. dans eee” (dans da var mı?) diye sordu. Evet cevabı ile dans etmeye de başladı ve 2 dakika sonra tos diye uyudu. Çocuğum geçen hafta boyunca mini disko, dans, sonrası uyku üzerine programlanınca “aha dans da ettik, hadi uyuyalım bari” kodu devreye girdi galiba… Sahnenin önüne geldiğimizde halen uyuyordu. Cenk’e “uyanacak mı sence?” derken, arkadan “ııı ıhhh” diye cevap verdi. “abiler ablalar içeri giriyorlar” deyince ise hemen ayıldı. Cin kesildi. Koltuktan çıkartmamızla arabadan atladı. 1 dakika önce uyumak isteyen o değilmiş gibi kolumuzdan çekiştirerek soktu bizi binaya… Abiler ablara b..k yese yiyecek yaa… bu da ayrı bir yazı konusu olsun hadi…

Read more…

Son günlerde…

Temmuz 19th, 2009 banu 4 comments

Evde bir üretim, bir hareket alıp başını gidiyor… İçimde de tuhaf bir huzur var. Bizim ailenin tipik zor zaman yaklaşımıdır; akılları boşaltabilmek için çeneler, eller, vücutlar çalışır… Annem bebekler için keçe şapka yapımına başladı… - muhteşem oldular bir ara blogu için fotoğraflarını çekmem lazım. - Babamın yatılı bakıcısı, Maya iki güne bir bol ajurlu bir kazak bitiriyor. - Kadın tam annemin ruh ikizi hiç boş durmuyor. - Halam babaannemden kalan oyalar ile bize kolyeler yapıyor. - Hergün bize gele gele o da duruma adapte oldu. - 25 yıllık emektarımız Satı Teyze sadece anneme yardımcı olabilmek için hergün yarım gün uğruyor, babamın durmaksızın yıkanan çamaşırlarını ütülüyor, bir yandan da Mira’ya incecik kazaklar örüyor. Baha ve Özge işlerini de getirdiler, Türkiye’den çalışıyorlar… Süha akşamın dokuzunda 5 km koşuya çıkıyor… Cenk’in de çenesine vurdu, kimsenin modunu düşürmemek için kendisi seyircisi bol seyyar standupçı modunda… Ben de işte pek yoğunum ama gece kendimi mutfak terapisine alıyorum… Dondurma yapmaya verdim kendimi… Yapıyorum, yediyorum. Il Laboratorio del Gelato‘nun Türkiye şubesi gibiyim :P - Bir ara fotoğraf çekip yazayım tarifleri… -

Bu koşturmaca ve kalabalıkda Mira çok mutlu… Gerçekten de size hayat veren bir canlıyı uğurlarken, sizin hayat verdiğiniz bir canlı, size güç öyle bir veriyor ki şaşıp kalıyorsunuz… En can acıtıcı zamanlarda annemin metanetine, ortalığı çekip çevirmesine hayranlıkla karışık hayretler içerisinde kalıp “İyimisin… Nasıl bu kadar güçlü oluyorsun?” diye defalarca sormuşumdur. O da her seferinde “İyiyim tabi anne olursan sen de anlarsın” derdi. - laftaki ince kinayeye dikkat - Neyse anladım sonunda annecim…

Read more…

Polimer kil projeleri #2 : Çiçekçi Mira

Haziran 19th, 2009 banu 7 comments

Mira’cım çiçekçi güzeli… Gördüğü her çiçeği “çiiiğ” “çiii” diye gösteriyor. Bir de gidip kokluyor. Pek komik :) Kızımın çiçeklere olan aşkından gelen ilham ile; elimde kalan fimo hamurlarından çöp şişlerin uçlarına çiçekler yaptım, annemin kullanmadığı baharatlıklarından birine de vazo olması için el koydum.

Mira daha ben çiçekleri yaparken bayıldı bunlara… Yapım aşamasında her iki çiçekten birini önce koklayıp, sonra ev içinde gezdirip, en son mıncıklamak sureti ile bozdu… Fırınlandıktan sonra sertleşen çiçekler mıncıklanamayınca ve çok zorlayınca elinde kalınca pek şaşırdı… Bir iki zayiiden sonra zorlamayı bıraktı. Read more…

Polimer kil projeleri #1 : Balıkçı Mira

Haziran 13th, 2009 banu 13 comments

Yıllar - ama gerçekten yıllar önce - mutat Michaels ziyaretlerimden birinde polimer killerin acayip bir indirimde olduklarını görünce heyecanlanmış, bilumum renklerde çokça almıştım. Ama aldıklarım o kadar abuk subuk renklerdeydi ki, bir kaç saksı süslemek dışında hiç bir şey yapamadım. Tabi atacak değildim sakladım. Evlendiğimde de annem çeyizimle evime gönderdi… Geçen ay, nihayet aklıma bir fikir geldi de kendilerini gün yüzüne çıkarttım. Mira’cım için polimer kilden balıklar ve mıknatıslı bir olta yaptım.

Balıklara şekil verdikten sonra burun kısımlarına kalın ama kısa birer vida taktım. Göz yerine de birer metal pul koydum. Daha sonra fırınladım. Oltası için bahçedeki eski bambu fide sırıklarından birini temizledim, sap olmaya uygun boyda kestim. Bauhaus’dan ortası delik, küçük buzdolabı mıknatısılarından aldım, bir iple bambuların ucuna tutturdum. Bu mıknatıslar balıkları uçlarındaki vida ve pullardan yakalayacak kadar güçlüler…

Read more…

Sosyalleştik biz

Haziran 3rd, 2009 banu 7 comments

İşler yoğun ve zor… Gün geçtikçe beter bir hal alıyor. Hani şu önce varlığı red edilen, sonra teğet, en nihayetinde sürtünerek geçeceği söylenen mesele bizi, derince deldi ama geçemedi… Bir de üzerine “hamili kart yakinimdir” desteği olmadan devletimin dairesinde işlerimizi halletme gibi ütopya yaşamaya kalktık. Günlerce sabah memurlardan önce oradaydık, mesai bitiminde boş döndük. Gelinen nokta dedim ya; ütopya… Sabah Hatice kapıdan girince ben bacadan kaçar gibi işe gidiyorum. Akşam ise ben kapıdan o bacadan… İşte aklım yüz parça bir şeyler yapıyorum. Yüz parçayı da bir an önce bir araya getirmem lazım. Vaktim dar… Dün Görkem uğradı onu mu yetiştirecem, bunu mu derken iki kelam konuşamadım. - Gorki kusura bakma lütfen - Kaçarcasına eve geliyorum ve dünyam değişiyor. Ama yarım anne, yarım eş, yarım iş, yarım evlat… bugünlerin özeti budur.

Aslında bu yazdıklarım “ondan şikayet, bundan şikayet” durumu değil… Kabullendim ben bunu… Bugünlerin böyle geçmesi gerekiyor. - anahtar kelime “geçecek” olması - Nefes alınacak en küçük kaçamağı değerlendiriyoruz, elimizden geldiğince… Özellikle hafta sonları derin derin nefes alıyoruz, hafta içi dişimizi sıkmak için…

Önceki haftasonu arkadaşlarımız Funda, Ercan, bir numaraları Defne ve yeni numaraları Deniz ile çok güzel dolu dolu bir gün geçirdik. Önce Çıtır Simit’te kahvaltı ettik. Sonra Bilkent mezunlar panayırına gittik. Biz pek tanıdık birilerini göremedik ama Mira yeni arkadaşlar ile tanıştı. Ve günün sonunda da Panora Zıkkım’da yemek yedik.

Read more…

El yapımı… Ev aksesuarlarımız…

Nisan 30th, 2009 banu 13 comments

Çöpçüyüm ben… Hiç bir şeyi atmam. Ben bundan mutlaka yapacak bir şey bulurum derim. Sonunda da hiç bir yere sığamam.

Bugün Mira için yapabileceğim kendimce iddalı bir proje konusunda pek heveslendim… Frank Gehry’nin 1972′de tasarladığı Wiggle Chair - Oynak Sandalye‘den ilham alıyorum. Aslında yıllardır bunu gerçekleştirmeye istekliyim. Ama Cenk’in “taşımaz beni, uğraşırsın, yaparsın, kırılınca üzülürsün, üzülmezsen yap” şeklindeki yapıcı yaklaşımı sonucu hiç cesaret gösterememiştim. Şimdi Miracım için küçük bir koltuk mu yapsam diye kara kara düşünüyorum.

Geçmiş yıllardaki tecrübelerimi göz önüne alınca, yapımı değil de, yapım süresi konusunda kendime hiç güvenemiyorum. Deniz kabuklarıyla yaptığım aynayı, kabukları topladıktan sonra 2 günde tamamlamıştım. Ama bu iki günün arasında tam 6 yıl vardı… Mira için yapacaklarım konusunda aynı performansı göstermemek için motivasyona ihtiyacım olacak. Bunun için evde daha önce yaptığım işleri gözden geçirdim. Kendi kendimi ikna etmek için ” yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır :P ” dedim.

Aralarından benim için en özel üç parçayı da paylaşmak istedim.

Read more…

Yeni beceriler için yeni oyunlar… (bölüm 2)

Nisan 4th, 2009 banu 3 comments

Yeni beceriler için yeni oyunlar… (bölüm 1) den devam…

3) Merak (curiosity)

Öğrenme arzusu doğumla birlikte gelen bir duygu. Yaşamın hiç bir döneminde dünya çocuklukta olduğu kadar ilginç veya surprizler ile dolu gelmiyor. Çocuklar için hiçbir detay dikkaten kaçacak kadar küçük değil. Bu merak duygusu ile, çocuklar zaman zaman güvenlik limitlerini zorlayabiliyor veya ortalığı arapsaçına çevirebiliyor. Merak duygusunu yönlendirildikçe, çocukların yaratıcılık ve analitik düşünce becerileri hızla gelişiyor. Read more…

Yeni beceriler için yeni oyunlar… (bölüm 1)

Nisan 2nd, 2009 banu 7 comments

Hatırlıyorum… Yaşım 30′u geçip, çocuk sahibi olmamız fikri aklıma düşmeden çok çok önceleri, ne bebek, ne de çocuklar ile vakit geçiremezdim… Sıkılıyorlarmış gibi gelirdi ama itiraf ediyorum aslında sıkılan bendim. Karşımda gördüğüm sadece benim sıkılgan psikolojimin bir yansımasıydı.

Amazon’dan 4 al 3 öde kampanyası ile hamileyken aldığım kitaplardan biri idi :
The 2,000 Best Games and Activities… Sadece 344 sayfada bebeklikten - 8 yaşa kadar aktivitelerin anlatıldığını okuyunca kitabının kapsam ve içeriğinden kuşku duymuştum. Bebeklik dönemine ait fazla bir şey bulamayacağımı, diğer yaşların ise çok yüzeysel geçildiğini düşünmüştüm. Kampanya kapsamında alacak 4. kitabı bulamayınca nasıl olsa bedavaya gelecek diyerek almıştım. Mira aramıza katıldıktan sonra bu kitap hakkındaki fazla ön yargılı yaklaştığımı düşündüm. Şimdiler de ise çok çok önyargılı yaklaşmışım, iyi ki almışım diyorum.

Read more…